Şahin Akçap

Dağlar

Şahin Akçap

Kırmızıdan sarıya ve sonra beyaza dönüyor dağlar.

Çoktan çekildi inlerine yaz erzağıyla yırtıcı hayvanlar.Karıncalar keyifli,Ağustos böcekleri kaygılı

Suphan,Tendürek,Artos doruklarının fırtına bulutlarından geçip sıcak coğrafyalara gitti turnalar.

Kışlık erzakların kimi eski zaman kilerlerine, kimi de derin donduruculara kondu. Otlu peynir küpleri kuyularında uyumaya bırakıldı.

Her şeyin şaşmaz sanatçısı tabiat ana eline iklim fırçasını aldı. Önce dağlara çekti beyaz bembeyaz soğuk rengi...

Ta aşağılarda yumuşanların, inatçı dikenlerin, kara gevenlerin üzerine inmeye başladı çığ ve kırağı.

Sabahları, akşamları tenler üzerine çoktan giyilmeye başladı kalın giysiler.

Vakit sobaların, kalorifer kazanlarının tutuşturulma vakti.

Cumhuriyet caddesinin köşe başlarına yerleşmek üzere kestaneciler.

Dağlar ilk habercisidir beyaz mevsimin...

Ansızın kuşatacak gri bulutlar dağların yücelerini. Bir iki derken, kıralan yamaçlara tutunan soğuk ak renk yavaş yavaş aşağılara,Van gölüne doğru kayacak.

Erek dağı işaretin ilk noktası...

Dağlar...Dağlar... Dağlar...

Diyorlar ki:

"Hazır olun, geliyor karlar."

Gelsin...

Kışta gelsin bereketiyle, rahmetiyle, huzuruyla...

 

Bugün oradaydım

Kanatlarım rüzgar yüklüydü… Dağıttım bulutlarını gökyüzünün.

Bir mavi daha vardı kanatlarımın altında o da mavi masmavi Van deniziydi.

Ne çoktunuz ve çocuklar gibi şendiniz. Hani şairin dediği gibi yerdeki karıncalar, gökteki yıldızlar kadar çoktunuz.

Gönülden davetliydim Van Balığını koruma Festivaline...

Uzak bir dala kondum... Bir çocuk fark etti önce:

"Anne bak balık utan!"Diye işaret etti.

Omzunu okşadı anası:

"Hadi yürü... Bak mavi fularlı teyzeler ayran aşı,Van balığı ikram edecekler."Dedi.

Kalabalığa karıştılar. Ve ben martı kılığında yükseldim gökyüzüne, seyrettim sizi.

Ne çok sunum çeşidi vardı balığın. Salamurası, açması, fırınlaması, buğulaması…

Beyaz giysililer:

"Van balığı dünyada tek tür... Onu korumalı...Öncelikle Van gölünü korumalı ve balığı üreme zamanında avlamamalı." Diyorlardı.

Lavaş ekmekler arasına konulurken balıklar yalanım yok canım pek çekti.Kanat çırptım yeniden gölün üstünde.

Düşündüm ki sadece insanların rızkı değildi yüksek denizin gümüş derili, karnı havyarlı balığı. Martıların da rızkıydı...

Siz göremediniz beni...

Oradaydım, tam başınızın üzerinde yeminle hem de martı kılığında.

Ne mutlu size... Anlamıştınız Van gölünü neden temiz tutacağınızı ve Van balığını niçin koruyacağınızı...

Hep böyle olun. Paylaşımcı, koruyucu, kıymet bilen.

Yerdeki karınca, gökteki yıldızlar gibi kardeşçesine.

Ve sahip çıkın ki doğaya, sofralarınız Halil İbrahim bereketine dönüşsün...

Oradaydım...

Tam başınızın üzerinde, kanatlarım beyaz ben bir Van gölü martısıydım.

Bir o çocuk gördü beni, bir de annesi ve bir kameranın objektifi...Mavi gökte bir beyaz martıydım.

Yazarın Diğer Yazıları