Değinmeler
Şahin Akçap
Eskimiş ve köhneleşmiş hayatların ötesinde kalmışsa insan, bugününde ciddi sorunları var demektir.
İşte böyle çıkmazlardan kurtulmanın tek yolu; yakın ve uzak diyarlara al gözümü seyreyle seyahatleridir.
Onun içindir ki gönül dostu Mevlana:
"Her gün bir yerden göçmek ne güzel, bulanmadan donmadan akmak ne güzel." Diye seslenir yüreğinden gelen seslere kulak verenlere.
Su akmasa bulanır… Akan su durulanır. Onu durulayan geçtiği yerlerin yaşanmışlıkları, geride kalan kökleridir. Süzülerek akar, akarken ak pak olur.
İnsan ömrü de akan suya benzer. Dar pencerelerden kurtuldu mu, açısını genişletti mi, ayakları uzaklarla buluştu mu yenilenir. Onun için sorgucular sorar muzipçe:
"Okuyan mı çok bilir, gezen mi?"
Siz…
Siz hangi yanıtı verirdiniz bu soruya hiç düşündünüz mü?
Bir kahvehanenin izbe köşesine sığınmış, ömrü yıllardan törpü yemiş insanları masallara çabuk inandırırsınız. Hatta içine dinsellik biraz da heyecan yaratacak korku öğeleri kattınız mı çabucak ruhunu ele geçirirsiniz. Çünkü o insan artık hayattan yalnızca biraz daha gün almaya sığınmıştır.
Ya sürekli gezen ve yeni yerleri keşfetmeye çalışan insan? İşte hayata karşı direnen ruh ondadır. Kalbinin ritmine ayakları da karışmış, gözlemleri yaşamaya dair tutkularını kamçılamaya başlamıştır.
Güzel insan güneşle doğan insandır. Kuşların kanatlarının hesabını yapan, yuvasına rızık taşıyan karıncayı anlayabilen, yıldızları seyrederken onların ışığından feyz alan insandır. Ona masallar anlatamazsınız. Onu kandıramazsınız. Onu yanlışlara yönlendiremezsiniz. Çünkü gönül heybesinde hayatın devingen, meraklandıran heyecanı yüklüdür.
Toprağa ağaç, ağaca dal, dala yaprak ve çiçek sunan o muhteşem doğanın gücünü en iyi anlayabilen canlı insandır. İnsan isterse mutludur, istemezse mutsuz. Kendisine sunulan ömür defterinin hem yazarı hem şairidir. İsterse güzeli istemezse çirkini yazar. Yazdıkları aslında kaderidir.
Derim ki güzeli düşünmeli, güzeli yazmalı. Yazdıklarımız mutlu bir ömür olmalı.