Yüksüz yürekler
Şahin Akçap
Deniz kenarında küçük kızın kollarına kolluk simitleri takan yaşlı adama kulak verdim.
“Bak dedem; su dediğin boğar, ateş dediğin yakar. Her zaman tedbirli olacaksın. Bu kolluklar denizde seni suyun üstünde tutacak. Ama sen yine de ben balıklar gibi yüzebilirim diyeceksin içinden.”
Küçük kız dedesinin dediklerini anlasa da anlamasa da başın sallıyor:
“Peki dedecim. Tamam dedecim.” Diyordu.
Usulca girdiler denize. İlk ürperme küçük kızın, dedesine sımsıkı sarılmasına neden oldu.
“Korkma! Bak yanındayım.” Dedi Dedesi.
Birisi hayatının sonbaharındaydı. Diğeri taze bir bahar başlangıcı… Tecrübe ve cesaret birleşince hayata dönüşüyordu.
Dalgalar yükselince kıyıya çıktılar. Güneşin altında parlak ışıklar yansıtan kumların üzerine serildiler. Dede avuç içinde tutuğu her yanı delik deşik olmuş taşı gösterdi küçük kıza. Küçük kız taşı evirdi, çevirdi sonra:
“Pek hafif. Yumuşacık da.”Dedi.
Dede bir başka taş aldı. Yumurta büyüklüğünde. Onu uzattı küçük kıza. Taşı aldı küçük kız:
“Bu da ağırca ve sert.”Diye gülümsedi.
Dede ponza ya da yüngül taşı denen taşı alıp anlattı.
“Tabiat kimi zaman etrafımızdakileri farklılaştırır. Tıpkı bu taş gibi.” Dedi.
Denizin giderek yükselen dalgaları ardı ardına birbirini kovalıyor ve gelip dede ile torunun ayaklarını okşuyordu.
Yüngül taşı bana hep huzurlu yürekleri hatırlatır. İçinde intikam, hırs, kıskançlık olmayan duyguları… Sanki var oluşundan arınmış, yeni bir nitelik kazanmış gibi gelir.
Ya kin dolu olan yürekler? Ya haset ve o yiyip bitiren hırslar? Onlardır küçülten, yalnızlaştıran insan denen yaratılanı.
Bayramlar hayatın kötü duygularla kıstırdığı insanlar için bir şanstır. Şirin bir gülümseyiş, tatlı bir merhaba, nasılsın sorusu. Karanlığa doğru yuvarlanıp giden kalplere açılan gün ışığıdır.
Yüngüllemeli yürekleri. Sen böyle yaptın, o böyle dedi kısır döngüsünden kurtularak hafiflemeli. Yoksa nasıl çekilir ömrün her gün biraz daha ağırlaşan yükü?
Bir kez olsa da bir deneyin. Göreceksiniz kuş tüyü gibi olacak yüreğiniz. Hafif ve yumuşacık.