Ramazan
Şule Edremit Özen
Nihayet dört gözle beklenen, on bir ayın Sultanı olan Ramazan'ın ilk günü bugün. İslam dininin inancına göre, Muhammet (SAV) efendimize Kur'an-ı Kerimin ayetlerinin, bu ayda inmeye başlamasıdır.
Müslümanlara farz olan oruç sayılı gündür gelir geçer. Bana göre, önemli olan burada nefsi terbiye etmektir. Az çok hepimizin bildiği Ramazan ritüellerini yerine getirmeyi (Teravih namazı kılmak, Zekât vermek, daha çok sadaka dağıtmak, fitre vermek Oruç tutamayanlar için sonrasın da belirli günler kadar orucunu tutmak. Doktor izin vermemişse şayet fidyesini vermek, vb gibi devam eder) bilmektir. Âlim olmadığım için bu konulara çok fazla da giremem. Her Müslüman gibi, okuduklarım, ailem ve yetiştiğim coğrafya ve kültürden öğrendiklerim bildiklerim var. Yapılan ibadetler için de "Her Koyun kendi bacağından asılır" bu felsefeyi taşırım.
Ramazan ayında, Vâkfımıza birçok hayırsever kişi tarafından erzak paketleri gelir. Bunları dağıtmak için önceden elimiz de olan Muhtarlar tarafından bize verilmiş kayıtlı listeler var. TC No, Telefon no, açık adres, SGK bilgileri gibi ya da bize aylar öncesinden müracaat edenler var böylelikle hakkaniyetli bir şekilde dağıtım yaparız. Bu dağıtımları gönüllü üyelerimiz, üç, beş arkadaş yapar. Gönüllü arkadaşlarımızın başın da Nebahat ablamız vardır. Ablamızı biraz anlatmak isterim sizlere. Emekli olan eşi ile kendilerine ait olan evde yaşarlar, çocuklarını büyütmüş ve evlendirmiştir. Evinde, yetiştirdiği çiçekleri, kedisi ve köpeği ile mutlu bir yaşam sürmekteler… Kendilerini kısıtlı imkanlarına rağmen, hayır işlerine adamıştır. Ramazan da erzak dağıtılan aileleri Ramazan ayı dışında da dolaşarak ihtiyaçlarını elinden geldiğince, imkanları el verdiğince gidermeye çalışır…
Bunları yaparken de aldığı hazzı hiçbir şeyden almaz. Allah onu insanlara yardım etmek için yaratmış diye zaman, zaman düşünmüşümdür.
Geçen sene, Ramazan ayının ilk günleri, gelen erzakların bir kısmını dağıtması için aradığım da telefonda ki sesinden ne kadar mutlu olduğunu, gözlerin parladığını, heyecanını tahmin edebiliyorum. Onu altı yıl olmuştu tanıyalı ve iyi tanıyordum. Telefonu kapadıktan bir saat sonra ablam ve eşi vakıftaydı. Kısa bir hal hatır sorulduktan sonra, listeye göz attı ve bugün yakın adreste oturan, altı, yedi aile var onlara götüreyim diye ayrıldı…
Vakfa geri döndüğün de akşam üzeri olmuştu, kendisi de oruçlu olduğu için vaktin de evin de olmak istiyordu. Nebahat ablam sulu gözlüdür bilirim de eşinin gözleri neden ıslaktı !!! Bir an bakıştık duraksadı… Bizler ne kötüyüz dedi. Siz mi kötüsünüz dedim, evet dedi benim aklımı başıma getirdiler. Gittiği evlerden biri uzun yıllardır tanıdığı Hatice hanımın eviymiş, eşi yokmuş, üç küçük çocuğu ile köhne bir evde yaşıyormuş ev bile denemez diyor kümesten biraz büyük. Onlara erzak vermek için kapıyı çaldıkların da üç çocuğun mutluluk çığlıkları, gülen gözleri, heyecanlarını yaşayamamış bile… Neden mi? Hatice hanım'ın, evde yemek yapmak için sadece küçük tüpü varmış o da bitmiş. Yemek diye düşündüğünüz de sadece makarna, çorba, bulgur pilavı… Fasulye bile pahalı geliyormuş. İki yüz elli TL olan kira bedeli olan evinin kirasını bile her ay yardımsever kişiler toplanarak ödüyormuş… Hatice Hanım, Nebahat ablayı içeri buyur eder ve sıkı bir sohbete başlarlar. Hayatın insana getirdiği yükler farklıdır ama benim çok farklı diyerek başlamış sohbete. Nebahat abla biliyor musun demiş, en çok çocuklarıma üzülüyorum.