15 Mart | Boğaz'ın primadonnası: Deniz Kızı Eftalya
Ümit Kayaçelebi
Büyükdere koyundan boğaza doğru süzülen sandalın ışığı karanlık sulara yansıyordu. Dalgasız denizde usulca yol alan sandal koydan dışarı çıktığında önce bir melodi duyuldu. Sonra çok güzel bir kadın sesi, yavaş ama neşeli bir şarkıyı söyleyemeye başladı.
Üzerindeki 10-15 sandalın sönük ışıklı fenerlerinin aydınlatmaya yetmediği boğaz, kadının giderek yükselen, söyledikçe açılan sesiyle doldu. İkinci şarkı başlarken birbirinden uzak, dağınık duran sandallar, sesin geldiği yöne doğru sessizce yüzmeye başladı. Suyun üzerinde fenerleri ateş böcekleri gibi görünen sandallar, sesin geldiği sandalın etrafında halka halka sıralandı.
Her şarkıda sandallar birbirlerine daha çok yaklaştı. Genç kadının güzel sesine çakırkeyif oldukları anlaşılan sesler de coşkuyla eşlik etmeye başladı.En uzak sandaldan birisi bağırdı sonra: Deniz Kızı, dizlerine kapansam……
Kısa bir sessizlikten sonra o ses yeniden duyuldu
Dizlerine kapansam kana kana ağlasam
O güzel saçlarını ben çözüp ben bağlasam
Başka bir zevk istemem yanında sabahlasam
O güzel saçlarını ben çözüp ben bağlasam
Sonra alkışlar, ıslıklar, çok yaşa, var ol, helal olsun bağrışları,
Yıldızı boğazda parladı
1904’te o akşam, o güzel şarkıları söyleyen, jandarma yüzbaşısı Yorgaki Efendi'nin küçük kızı Atanasia Yeorgiadu’ydu. 13-14 yaşlarındaydı. Babası Yorgaki Efendi saz çalmaya düşkündü. O çaldıkça küçük Atanasia da sevmiş babasıyla şarkı söylemeye başlamıştı.
Yorgaki Efendi, konukları geldiğinde sazını kucaklar, Atanasia’yı yanına çağırırdı. Baba kız birlikte meşk ederlerdi.
Yorgaki Efendi, kızını sandalla boğazda yapılan mehtabiye gezilerine de götürürdü. İşte o akşamlarda diğer sandallar Atanasia’yı dinlemek için etraflarını sarıverirdi. Bilmezlerdi adını, ama o güzel sesin olsa olsa bir deniz kızından çıkabileceğini düşünmüş olacaklar ki Atanasia’ya Deniz Kızı Eftalya diye seslenir olmuşlardı.
Galata çay bahçelerinden Paris’e
Sesin gücü duyuldukça davetler gelmeye başladı. Konaklarda güzel hanımlar, kibar beyler Deniz Kızı’nı dinlemek için birbirleriyle yarışır olmuştu. Sonra Deniz Kızı, Galata’nın çay bahçelerinde daha büyük hayran kitlelerine ulaştı.
Sesinin güzelliği dilden dile yayıldı. Böylece 1920’lere gelindiğinde İstanbul’da herkes Deniz Kızı adını duymuştu. Dönemin ünlü bestecisi ve keman sanatçısı Sadi Bey’le (Işılay) evlendiğinde hayatı tamamen değişti. Kendisinden 8 yaş küçük olan Sadi Bey, Deniz Kızı Eftalya’nın müziğini de etkiledi.
Eftalya, bu evliliği sayesinde 1923’te başlayan mübadelede Yunanistan’a gönderilmekten de kurtuldu. Mübadele yıllarını eşiyle birlikte Fransa’da geçirdi. İlk plaklarını 1923-26 yılları arasında Paris’te Pathé firması için doldurdu. Avrupa’da, Ortadoğu’da konserler verdi.
Anadolu ezgilerine ses verdi
Yeniden İstanbul’a döndükleri 1927'de Columbia plak şirketi İstanbul’da faaliyete geçmiş, Türkiye’nin ilk resmi müzik okulu olan Darulelhan’ın Anadolu'dan derlediği halk ezgilerinin kayıt alınması için işbirliği yapmıştı. 56 plaklık çalışmanın yarısından fazlasını Deniz Kızı Eftalya okudu. Ancak albüm kapaklarında adı yazmadı. Sadece soprano ifadesi kullanıldı.
Deniz Kızı Eftalya’nın ünü Atatürk’e şarkı söyledikten sonra daha da büyüdü. Artık plaklarının üzerinde Deniz Kızı Eftalya Sadi yazıyordu. Plaklar sayesinde sesi Anadolu’ya da yayılıyordu.
Son mehtabiyesine 10 vapur eşlik etti
Boğaziçi’nde mehtabiye gezilerinde söylediği şarkılarla tanınan ve döneminin en ünlü assolistlerinden olan Deniz Kızı Eftalya‘nın sonunu yine bir mehtabiye gezisi hazırladı.
Şirket-i Hayriye 1930’lı yıllarda eski bir geleneği yeni biçimde canlandırmak için “Boğaziçi Mehtap Âlemleri” düzenledi. Bunların ilki 4 Ağustos 1936 tarihinde Denizkızı Eftalya ile yapıldı.
Biletler 37.5 liradan satışa çıktı. Şirket 2 vapur planlamıştı ama talep büyük olunca Boğaziçi İskelesi’nden ağzına kadar dolu 10 vapur kalktı.
Mehtabiye gezisinin nasıl bir şey olduğunu hayalinizde canlandırabilmeniz için 5 Ağustos 1936 tarihli Akşam gazetesindeki haberden bir bölümünü aktarayım:
Bütün yalıların önlerinde ampuller yanmış, pencerelerden mendil, yatak çarşaflan sallayanlar... Denizdekileri selamlayan halka bir mukabele olsun diye vapurlardan yalılara projektör tutuluyor.
Gece saat üçe doğru Büyükdere’ye geldik..Büyükdereliler kafileyi dehşetli merasimle karşıladılar. 10 tane büyük çelenk şeklinde ateşler yakmışlar. Alev halinde çelenklerin yanında kız, erkek mayolu sporcu gençler... Vapur sahile yaklaşır yaklaşmaz bu mayolu gençler alevden büyük çelenklerin arasından geçip kendilerini denize attılar, yüze yüze vapurlara koştular.
Vapurdan vapura mezelerin kadehlerin ikram edildiği gece Deniz Kızı Eftalya çiçekler ve ışıklarla süslenmiş bir sal üzerinde sazendeleri ve halk oyunları ekibi ile sabaha kadar şarkı söyledi. Akşam gazetesinde o geceyi H.F. imzasıyla yazan muhabir Eftalya hakkında şunları aktarıyordu:
Deniz Kızı’na o gece şaştım kaldım. Ses makinesi gibi bir kadın. Saat 9 buçuktan sabahın dördüne kadar fasılasız şarkılar söyledi hiç durmadı ve hem de nasıl? Bütün neşesiyle, elleriyle kollarıyla işaretler...
10 vapur halkının yegane eğlencesi salda şarkı söyleyen Deniz Kızı olduğu için meşhur hanende mehtap gecesinde bir yıldız mertebesine çıktı. Sağdan soldan ismi saatlerce ve binlerce defa bağırıldı.
O gece yüzünden sağlığı bozuldu
O gece bir yıldız mertebesine çıkan 45 yaşındaki Deniz Kızı Eftalya salın üzerinde çok yoruldu ve üşüdü. Hastalanan ünlü şarkıcı bir daha toparlanamadı. 82 yıl önce, 15 Mart 1939’da kalp yetmezliği nedeniyle hayatını kaybetti.
Rivayete göre, ölümünün ardından ünlü bestekârlarından kemani Aleko Bacanos, Eftalya için bestelediği şarkıyı günlerce mezarının başında çalmış söylemiş:
Gel ey denizin nazlı kızı nuş-i şarab et
Çık sahile gel sinede bir âlem-i âb et
Kestane bakışlarla beni mest-ü harab et
Çık sahile gel sinede bir âlem-i âb et
Kaynak: Dündar Kale