Ümit Kayaçelebi

Atatürk Lisesinden gelip geçenler (17)

Ümit Kayaçelebi

 (Şükrü Kaya Fıkraların Babası ve Van’ın Abdullah Yücesi)

Şükrü Kaya benim SSK ‘da yıllarca birlikte teşriki mesai de bulunduğum çok sevdiğim değerli arkadaşım ve de kadim dostlarımdan biri.

Kendisi Van Atatürk Lisesinin hemen karşı sokakta Eski Memur Evlerinin hemen arkasındaki Ekinci sokakta hayatını geçirmiş Van’ın en sayılı aileleri ile komşuluk dostluk yaşamış birisi.

Ne güzel sokaktı o sokak kimler yoktu ki işte Molla Hamit Ekinci, İdris Postacı, Sıddık Mirahmetoğlu, Gökdereler, Kadir Perihanoğlu ve daha nice güzel komşularla hayat sürmüş böyle güzel insanlardan feyiz almış bizim Şükrü Babamız.

Baba nerden icap etti derseniz hemen söyleyeyim. SSK de küçük büyük herkes ona Şükrü Baba derdi ki bir de o yıllarda malumunuz Vanlıların sizin bizim hepimizin vazgeçemediği huyumuz lakap takmaydı. Ama herkes gibi o da nasibine düşen lakabı nasibim buymuş deyip kabullenmişti. Zaten kimsensin itiraz etme şansı da yoktu.

Bizde ona içeride SSK Camiasında da Fırfır baba da derdik. Yalnız bu lakap dışarıya pek fazla sızmadı.

Şükrü Baba memuriyet hayatına Van’da Halk Bankasında başlamıştı. O yıllarda Halk Bankası şimdiki gibi alâyişli bir banka değildi. Şimdiki Yapı Kredi Bankasının hemen altındaydı.

O civarda Şükrü ve Günerinin atölyeleri Güven Matbaası Nejat Tüfekçi, saatçi edip Usta, Berber Hidayet Gül, Nizam Durmaz, Hamdi Dinler (Kirli Hemdo) Sadullah Lavaşkan, Mehmet Gündoğdu ve Salih Gündoğdu, Necmettin Terzioğlu ve şu anda hatırlayamadığım Van’ın nice güzide ve müstesna esnaflarının yer aldığı bir yerdeydi Halk Bankası.

Şükrü Baba orada bir müddet çalıştıktan sonra SSK Müdürlüğüne geçti. SSK o zamanlar şimdiki Şengüller Apartmanındaydı. SSK o yılarda personeline çok iyi bakıyordu. Kurum Bankalardan sonra çalışanlar için bir cazibe merkeziydi. Hemen hemen maaş kadar fazla mesai ve yılda 2 kere ikramiyesi ile  bir çok bankadan da  iyi olduğu için bizim baba da SSK ailesine dahil olmuştu o yıllarda,

Bir kolundaki arızası sebebiyle çok işlerde çalışmadı hep gözetildi hafif işi ağır olmayan servislerde çalıştı. 

Zaten kimsenin ondan fazla bir iş beklediği de yoktu. O konuşsun fıkra anlatsın yeter diyordu şefi de arkadaşları da.

Gırgır neşeli keyifli bir arkadaşımızdı fıkra da üzerine yoktu. Sanki o bizim kurumun Nasrettin Hocasıydı..

Dost meclislerinin meşk gecelerinin aranılan kişisiydi. Hakikaten sohbeti ile kendine has kahkahasıyla etrafına neşe saçan bir insan olarak her zaman sevilen sayılan bir insan olarak bu günlere kadar  gelip çıktı.

Gençlik yıllarımızda beraber sinemaya giderdik maçlara giderdik dost meclislerine musiki âlemlerinde meşklerde çok bir araya geldik.

Gamsız kedersiz bir kişiliği vardı Şükrü babanın hani derler ya; <Bir kürküm var atarım nerde olsa yatarım> işte öyle her şeyi dert etmezdi. Dünya yansa yorganım yok içinde derdi. Ne zamlar ne enflasyon hiçbir şeyi tıklamazdı.

Ben İhtiyarlık servisinde çalışıyordum bir fasıl o da hastalık servisinde. Bir gün servis Şefi Ferit Kahramaner ve rahmetli Mustafa Vatan ile sohbet koyulaşıp kahkahalar serviste yükselirken bir anda onlar görmeden Müdürümüz Kamuran Akalın içeri girmesin mi!  Müdür bir şey demedi ve olgunluk gösterip dönüp gitti.

Ertesi gün kendisine zimmetle bir yazı geldi ve aynen şöyle yazıyordu; < Falan gün servisleri incelemem sırasında yüksek sesle konuştuğunuz güldüğünüz dolayısıyla hem kendiniz çalışmadığınız gibi çalışanları da rahatsız ettiğiniz tespit edilmişti. İş bu nedenle 15 gün fazla mesaiden men edilmiş bulunmaktasınız>.

Yazıyı okuyunca morali bozuldu Şükrü Babanın çünkü 2 saat fazla mesai bayağı yekûn tutuyordu. 

Ve Şükrü baba o gün fazla gülmenin cezasını maddi olarak pahalıya ödedi. Ve hayatında gülme cezası almıştı. Sonra kimi görse aynen şöyle diyordu;

‘siz hiç güldüğü için ceza alan birisini gördünüz mü? Görmediyseniz görün işte ben güldüğüm ve kahkaha attığım için memuriyet hayatımda ceza aldım’

Çok fıkra anlatırdı ondan dinlediğim bir fıkrayı da nakledeyim;

Şükrü Baba bir gün Halk Eğitim Merkezinde işte o zamanın hanende ve sazendeleri bir fasıl yapacaklar herkes gelmiş alesta vaziyette ve rahmetli Mevlüt Okayer’de makamında bele ağır eziz oturmuş gelenlere de tek tek soruyor? Oğlum sen ne çalıyorsun? Keman, sen ne çalıyorsun Cümbüş, sen ne çalıyorsun? Ud, sen ne çalıyorsun Darbuka derken herkes ne çaldığını söyleyip geçti.

En sona da şağelerin Deli Doğan kalmıştı Mevlit Hoca ona dönerek sordu?

Yavrum sen ne çalıyorsun deyince Deli Lakaplı Doğan’da hocaya dönerek;

Hocam bende el çalıyorum!

Mevlüt hoca bun duyunca birden yerinden kalktı ve sinirlenerek Doğana dönerek;

Ha sittir deli Doğan eli men de çalarım. El çalmak sanat mıdır ki defol dedi ve Doğan arkasına baka baka gitti.

Şükrü Kaya dostum senelerce Türk sanat Müziği başta olmak üzere Türk Halk Müziği meclislerinde bulunmuş Fıkra anlatmadan sonra şarkılarıyla da bulunduğu meclislere her zaman renk katmıştır.

Şükrü babanın bir ikinci namı da <Abdullah Yüce> idi. Her gittiği mekânda ona Abdullah Yüce denirdi.

Bu lakap da nerden takılmış derseniz. Şükrü Kaya hangi toplantı da hangi mecliste hangi meşkte olursa olsun eline mikrofonu aldığı zaman ilk okuduğu eser <Bu ne sevgi ah> adlı eserdir.

Bu şarkı malumunuz ki bizim değerli hemşerimiz Abdullah Yücenin kendisiyle özdeşleşmiş bir şarkısı olmuştur.

Abdullah yüce dendiği zaman ilk akla gelen bu ne sevgi ah şarkısı olduğu gibi Van da da Şükrü baba akla gelince namı hep Abdullah yüce olmuştur.

Şükrü Kaya yıllarca hep Abdullah yüce olarak da anılmıştır.

Bu gün de Van da nereye gitse otursa hele baba sen bi bu ne sevgi ah bi oku diye herkes ondan çok ısrarlı olur.

Şaka maka bir yana Bu ne sevgi ah bu ne ızdırap şarkısını da her zaman hakkını vererek okudu bizim Şükrü baba.

Van ‘da Türk Sanat Müziği Derneğinde de kısa bir beraberliğimiz olmuştu. Konserlerde diziliş her zaman çatı olarak icra edildiği içindir ki dizilişte sıranın en son birinci ve ikinci adamı biz olurduk.

Baba benim en son da olmamı istemezdi ve o sıranın sonu olurdu. Böyle de hakikatli ve ince düşünceli idi.

Ben ona bir gün sordum baba dedim sen niye en son ben iken sen beni araya alıyorsun?

O da bana dedi ki; sen dedi şairsin yazarsın gazetecisin tanınmış insansın senin en sonda olmanı gönlüm kabul etmiyor. Gönlüm elvermiyor onun için en son sana yakışmıyor derdi. İşte benim dostum böyle rikkat sahibi bir insandır.

Dostluğa değer veren kadim dostum Şükrü Kaya Lise yıllarında da çok aktifti. 

İşte lise hayatı talebelik daha sonra memuriyet derken ikimiz de emekli olduk. 

Bu gün ikimiz de emekliyiz ama hayatın içinde olan insanlarınız.

İşten emekli olduk ama hayattan hiç emekli olmadık.

Şükrü Kaya da yarın Van tarihinde yer alıp ismi saygı ile yâd edilecek bir insandır. 

Bu yazılar bir gün belki de tozlu raflardan indirildiği zaman kimler gelmiş kimler kimleri yazmış.

Eyvah onlar birbirlerine sahip çıkıp birbirlerini tarihe kayıt edip düşürmüşler helal olsun onlara diyecekler. Belki de bizi yazacak kimse de yok diyerek belki de çok üzülecekler.

Biz bize sahip çıktık gelecekte bunların olacağını hiç sanmıyorum ne yazık. Biz son kuşaktık artık efsaneler bitti bitmek üzere

Güzel insan Şükrü babamız da 80 e ayakbastı kendisine hayırlı nice uzun ömürler dilerim.

Gülen yüzün hiç solmasın Şükrü baba Van’ın Abdullah yücesi..

Yazarın Diğer Yazıları