Atatürk'ten anılar (1)
Ümit Kayaçelebi
"Eğer ekmeğe bir kuruş zam yaparsak fakirden 2 kuruş alınmış, zenginden hiçbir şey alınmamış olur"
13 yıl boyunca Atatürk'ün hizmetinde bulunmuş Sofracıbaşı İbrahim Ergüven de onunla yaşadığı bir anıyı şöyle anlatıyor:
"Bir gece yine sofrayı hazırlamıştım. Recep Peker başbakan iken Maliye Bakanlığından birkaç yüksek memurla gelmişlerdi. Recep Bey, ‘Bir sorunumuz var, Paşa Hazretleri. Bütçede açık varmış, ekmeğe bir kuruş zam yapıp açığı bu suretle kapamak istiyorlarmış." dedi. Bunun üzerine Atatürk ‘Ben milletin ekmeğiyle oynamak istemem. Başka bir gelir kaynağı bulunuz’ dedi. Sonra da hemen arkasında duran bana dönerek ‘Hem bakalım, bir de halka soralım. O ne der bu işe?’ dedi.
Ben de ‘Hayır Paşam, doğru olmaz' dedim 'Çünkü bir fakir belki günde 2 ekmek yer, karnını ekmekle doyurur. Zengin ise çörek yer, pasta yer, börek yer. Eğer ekmeğe bir kuruş zam yaparsak fakirden 2 kuruş alınmış, zenginden hiçbir şey alınmamış olur' dedim.
Bunun üzerine Atatürk, sofranın etrafındakilere şöyle dedi: 'Siz halkın dediğini yapınız'"
"Üstadım... Bu kadar "bakan" geldi de bir "gören" olmadı mı?"
Bir tarihçi ve yazar Cemal Kutay, Atatürk ile yaşadığı bir anıyı şöyle aktarıyor:
"Ankara'da 'Sergi Evi' adlı bir bina yapılıncaya kadar resim galerisi yoktu. Mustafa Kemal'in de bir tercihi vardı: Bu sergilere ya ilk gün gelirdi veya en son gelirdi. Neden? İlk gün gelirdi; ilgiyi arkasından çekmek için... Son gün gelirdi; bu alakanın neticesini öğrenmek için...
Ressam Şevket Dağ da o yıl, yani 1935'te yedi eser yapabilmiş, yedi tablo... Onları getirmekte de geç kalmış. Kendisini karşıladık, eserleri konuldu ve her gün gazetede bir haber yaratıyoruz. Bizim çok değerli başyazarımız Falih Rıfkı Atay "Sık sık bahsedin Şevket Dağ'ın sergisinden... İlgi uyansın" dedi.
Ve Şevket Dağ bekliyor tablolarını almaya gelecekler diye. Hiçbir hareket yok, büyük bir üzüntü içinde. Hatta Münir Hayri'ye: "Eğer bu tabloları satamazsam bunları nasıl geriye götüreceğimi düşünüyorum, emin ol ancak bir yol param var İstanbul'a dönüş için." diyor. Biz de elimizden geleni yapıyoruz. Son gün geldi. Büyük bir heyecan içinde Atatürk'ün gelmesi bekleniyor. Bir telefon geldi öğleden sonra gazeteye: Atatürk sergiyi ziyarete geliyor. Ben, Foto Cemal'i aldım, merakla bekliyoruz. Kapıda Şevket Dağ karşıladı kendisini. Atatürk "Nasılsınız üstat?" diye sordu. Ben onun kadar nazik, onun kadar terbiyeli ve onun kadar karşısındakinin ruhuna hitap eden bir başka yüce adama rastlamadım. Salona giriyorlar ve her biri ayrı ayrı bir şaheser olan tabloların önünde biraz duruyor, ne zaman yapıldığını soruyor, bilgi alıyor.
Sonra bir anda döndü ve dedi ki "Üstadım Milli Eğitim Bakanı geldi mi?", "Geldi" dedi Şevket Dağ. O zamanki kabinelerde yer alan sayısı 10 veya 11 bakanı sırayla saymaya başladı Atatürk:
-"Ekonomi Bakanı geldi mi?"
-"Geldi."
-"Milli Savunma Bakanı geldi mi?"
-"Geldi."
-"Başbakan geldi mi?" dedi.
-"Evet efendim başbakan da teşrif ettiler" dedi.
O yakışan, o şahane ve bir muhasebenin, bir düşüncenin adeta ifadesi olan tebessümüyle:
-"Üstadım... Bu kadar "bakan" geldi de bir "gören" olmadı mı?" dedi.
Ve döndü Hasan Rızaya:
-"Soyak... Bu başyapıtları köşke götürelim de doya doya seyredelim" dedi. Ve İş Bankası'ndaki hesabından, yani şahsi parasından ödeyerek o tabloları aldı ve gitti. Hey Goca Adam Hey!"
"Yahu, sen hayatında böyle bir ağaç yetiştirdin mi ki keseceksin?"
Atatürk’ün Bahçe Mimarı Mevlüt Baysal aralarında geçen bir konuşmayı şöyle aktarıyor:
"Çankaya Köşkü’nün bahçesini yapıyordum. Bir gün Atatürk, yaveri ve ben bahçede dolaşıyorduk. Çok ihtiyar ve geniş bir ağaç Atatürk’ün sürekli geçeceği yolu kapatıyordu. Ağacın bir yanı dik bir sırt, diğer yanı suyu çekilmiş bir havuzdu. Atatürk, havuz tarafındaki kısma yaslanarak karşıya geçti. Hemen atıldım:
-“Emrederseniz derhal keselim Paşam.” Bir an yüzüme baktı, ve sonra dedi ki 'Yahu, sen hayatında böyle bir ağaç yetiştirdin mi ki keseceksin.' ”
Kaynak: Zeynep Çetin