Atatürk'ten Anılar (2)
Ümit Kayaçelebi
"Şimdi bu mübarek milletin karşısında 'adam olmak' bize düşüyor"
Mustafa Kemal Atatürk bir gün, sabanının bir yanında öküz, bir yanında ise merkeple çift sürmeye çalışan bir çiftçiyle karşılaşıyor ve ona neden iki öküzü olmadığını soruyor.
Halil Ağa, Atatürk'ün sorusunu duyup ona döndüğünde kim olduğunu anlayamıyor ve bir anda onunla dertleşmeye başlıyor. Bir önceki sene yeterince ürünü olmadığı için vergi borcu olduğunu, bu yüzden öküzlerinden birini vergi memurlarının aldığını anlatıyor.
Bunun üzerine Atatürk, ona neden muhtara, kaymakama ya da valiye gitmediğini soruyor. Halil Ağa ise "Beyim güldürme beni. Muhtarın, kaymakamın, valinin haberi yok mudur sanki" diyor. Atatürk "O halde İsmet Paşa'ya neden gitmedin?" diyor. Halil Ağa ise Atatürk'ü de tanımamış olmanın verdiği rahatlıkla "Beni onun kapısına koymazlar. Tutalım ki koydular, koskoca İsmet Paşa’mızı göstermezler ya. Tut ki gösterdiler, ona halimi nasıl yanacağım hele..." diyor.
Atatürk sonunda dayanamıyor ve "Mustafa Kemal koca yaz şuracıkta oturup duruyordu. Gitseydin, anlatsaydın halini." diyor. Halil Ağa ise bu kez "Mustafa Kemal Paşa'mızın yüzünü görmek için peygamber gücü gerek... Hem tut ki gördük. Yiyip içmekten, işinden gücünden başını kaldırıp bizim öküzün arkasından mı seyirecek?" diyor. Bu konuşmanın ardından Atatürk çiftçinin yanından ayrılıyor ve hemen İsmet Paşa'yı arayıp ulaşabildiği tüm bakan ve milletvekillerini toplayıp kendisine akşam yemeğine gelmesini söylüyor.
Yaveri aracılığıyla akşam yemeğine Halil Ağa'yı da davet eden Mustafa Kemal Atatürk, başmisafiri olarak ağırladığı Halil Ağa'ya kendisine söylediklerini aynı şekilde aktarmasını söylüyor. Atatürk ile konuştuğunu anladığı için mahcup olan ağa söylediklerini aynı şekilde aktarmak istemese de Atatürk aralarında geçen konuşmaları tek tek anlatıyor ve o akşam, Halil Ağa'yı uğurladıktan sonra İsmet Paşa, bakan ve milletvekillerinden ivedi bir şekilde bu duruma yol açan kanunların düzeltilmesini, gerekirse yerine yeni bir kanun hazırlanmasını söylüyor ve ekliyor: "Efendimizin halini gördünüz mü beyler? Devlet size böyle davransa, siz ne yaparsınız? Mübarek millet bu... Şimdi bu mübarek milletin karşısında 'adam olmak' bize düşüyor."
Günümüzde hala geçerli olan bir kanunun temelleri işte o gün atılmış oluyor.
İcra iflas kanunu, madde 82/4 şöyledir: "Borçlu çiftçi ise kendisinin ve ailesinin geçimi için zaruri olan arazi ve çift hayvanları ve nakil vasıtaları ve diğer eklenti ve ziraat aletleri; değilse, sanat ve mesleki için lüzumlu olan alet ve edevat ve kitapları ve arabacı, kayıkçı, hamal gibi küçük nakliye erbabının geçimlerini temin eden nakil vasıtaları haczedilemez."
"Zarafete bakın. Gençlik, güzellik ne güzel şey"
Mustafa Kemal Atatürk, Yalova ziyareti sırasında ilk Müslüman kadın oyunculardan olan Bedia Muvahhit ve oyuncu arkadaşlarıyla tanışmak için onları özel bir geceye davet ediyor. Davete gidecek kadar şık bir elbisesi olmadığı için endişelenen Bedia Muvahhit başta bu daveti kabul etmek istemiyor ancak Atatürk'ün yaverinin ısrarları sonucu geceye katılıyor ve ardından o gün yaşadıklarını şöyle anlatıyor:
"Bir büyük salon. Işıklar içinde. Ruşen Eşref'in karısı, Falih Rıfkı'nın karısı, bütün hanımlar tuvaletler içinde. Ben bir yünlü elbiseyle... Kül Kedisi gibi korkarak salona girdim.
Atatürk görür görmez 'Zarafete bakın. Gençlik, güzellik ne güzel şey' dedi. 'Hanımlar, hepiniz ne kadar şıksınız ama bakın Bedia yünlü elbisesiyle ne zarif' dedi. Der demez ben kendime geldim, elmaslar içinde gördüm kendimi."
"Bu millete her şeyi öğrettim, fakat uşaklığı öğretemedim"
Mustafa Kemal Atatürk'ün hepimizin hafızalarında yer eden ve ona uzun yıllar hizmet eden Cemal Granda sayesinde öğrendiğimiz anılarından biri de İngiltere Kralı 8. Edward'ın Dolmabahçe sarayında ağırlandığı akşam yemeğinden. Cemal Granda o gece yaşananları şöyle anlatıyor:
"Sofraya hep Türk garsonlar hizmet etmekte idi. Bunlardan bir tanesi heyecanlanarak, elindeki büyük bir tabakla birdenbire yere yuvarlandı. Yemekler de halılara dağıldı. Misafirler utançlarından kıpkırmızı kesildiler. Fakat Atatürk Kral'a eğilerek 'Bu millete her şeyi öğrettim, fakat uşaklığı öğretemedim!' dedi. O an bütün sofradakiler Atatürk'ün zekasına hayran oldular."
"Bu uyarı hepimiz için ve her şey için bir prensip olmalıdır"
Mustafa Kemal Atatürk'ün yaverliğini yapmış isimlerden Muzaffer Kılıç, onunla yaşadığı bir anısını şöyle aktarıyor:
Erzurum’dan kongre için Sivas’a geldiğimizde, Mustafa Kemal’in karargahı olarak Sivas lisesini hazırlamışlardı. Paşa, kendisine hazırlanan odaları dolaşırken, yatak odasında, karyolanın arkasında bulunan sarı satırlı atlas yastık gözüne ilişti. Yastığın üzerinde, koyu renk bir ibrişimle işlenmiş şu beyit vardı:
Cihanın cahına mağrur olup incitme insanı (Dünyanın şaşasıyla gururlanıp incitme insanları)
Süleman-ı zaman olsan bırakırsın bu eyvanı (Zamanın Süleymanı da olsan bırakırsın bu dünyayı)
Atatürk, yazıyı okuduktan sonra durdu. Mazhar Müfit Bey’i çağırttı. Beyti ona okuttu. Mazhar Müfit:
"Paşa’m, bu sizin için yazılmış değil." deyince, Atatürk:
"Bu uyarı hepimiz için ve her şey için bir prensip olmalıdır." cevabını verdi."
Kaynak: Zeynep Çetin