Nâzım vasiyetnamesini ilk kime okudu?
Ümit Kayaçelebi
Nâzım, Bursa Cezaevi’nden yeni çıkmıştı.
Özgürdü ama işsizdi.
Babıali’de gazeteleri dolaştı, adeta “vebalı muamelesi” görüyordu.
Kapılar hep kapalıydı…
Kimse ona iş vermeye cesaret edemiyordu. Sinemacılığa döndü.
Sürekli polis takibindeydi. Gölgesi bile izleniyordu.
Bir gece evine giderken karanlık bir sokakta sürücüsü belirlenemeyen bir otomobilin altında kalmaktan son anda kurtuldu.
Suikasttı bu onun için…
Yine bir gün eve gelen tanımadığı bir kişi, kendisini yurt dışına kaçırmayı teklif etti, Nâzım bu oyuna gelmedi. Sonrasında onu askere almak istediler.
14 yılı cezaevlerinde geçen şair, tehlikeyi sezmişti. (Hapisteyken en büyük eserlerinden “Memleketimden İnsan Manzaraları” ve muhteşem “Kuvayı Milliye Destanı’nı yazmıştı) .
49 yaşındaydı, kalbinden de rahatsızdı.
Çok sevdiği vatanında yaşama olanağı kalmamıştı.
Karar verdi; kaçacaktı. Kaçmasa, Sabahattin Ali gibi katledilecekti!..
****
Tarih 16 Haziran 1951.
O gün eşi Münevver, yeni doğmuş oğlu Mehmet ve Sabiha-Zekeriya Sertel çifti ile Kadıköy’deki Mühürdar Gazinosu’nda bir araya geldi Nâzım Hikmet. Yemek yediler.
Orada toplu fotoğraf çektirdiler.
Ertesi gün(sisli bir Pazar’dır) de akrabası Gazeteci Yazar
Refik Erduran’ın organizasyonuyla Boğaz’dan geçen bir Rumen şilebiyle ülkemizden ayrılır.
1961’de “Otobiyografi”de yazmıştır;
“951’de bir denizde genç bir arkadaşla yürüdüm üstüne ölümün.”
Bükreş Radyosu 20 Haziran’da kaçış haberini verir.
Sonra da Moskova’ya geçer. İltica etmiştir.
Artık sürgündedir Dünya Şairimiz…
Memleketini, eşini, oğlunu, sevdiklerini arkada bırakmıştır.
O artık “davasına” şiirle, edebiyatla, yazacağı oyunlarla katkı sunacaktır.
25 Temmuz 1951’de de Bakanlar Kurulu kararıyla vatandaşlıktan çıkarılır.
****
Zekeriya Sertel, dönemin sosyalist gazetecilerindendir.
Nâzım gibi o da TKP’lidir. Yayıncıdır da.
Nâzım Hikmet’le de çok çok iyi dosttur.
Onun tüm şiirlerinin özellikle de “Kerem Gibi”, “Salkım Söğüt”, “Bahri Hazer”, “Güneşi İçenlerin Türküsü” gibi devrimci, lirik şiirlerinin de hayranıdır.
Sertel, Nâzım’ın Türk şiirine iki yenilik getirdiğini belirtir; “Serbest nazmı, özde ise devrimciliği…”
****
Yıl 1952’dir.
Viyana’da Barış Kongresi’nde karşılaşır “iki yoldaş”.
Sertel, Nâzım’ı bu kez mutlu görmüştür.
O artık “Dünya barışı için savaşanların arasına katılmış, yerini bulmuştur.”
Nâzım, dostunu Şilili Pablo Neruda ile tanıştırır. Neruda Sertel’e, ”Nâzım’ın kıymetini bilin, biz onun yanında şair bile sayılmayız” der.
Üç yıl sonra da Moskova’da bir araya gelir Sertel ve Nâzım.
Nâzım’ın sağlığı iyi değildir.
Pekin’de geçirdiği son kalp krizinin etkisinden de kurtulamamıştır.
****
Sertel ve Nazım, 2.Pesçannaya Sokağı’ndaki evde oturmaktadırlar.
(Zekeriya Sertel-
Hatırladıklarım-1977)
Nâzım 10 Eylül 1959’da Rusça bir vasiyetname hazırlatmıştır.
Noterce onaylanan vasiyetine göre eserlerinin telifinden kazanılacak paranın 4/3’nü Münevver ve oğlu Memet’e, kalanını da üyesi olduğu, “Sıra neferiyim” dediği TKP’ye.(Can Dündar-Milliyet-
9 Mart 2002)
Bu vasiyetnameyi ilk kez Zekeriya Sertel’e okur Nâzım.
Sonra da dilinden şu dizeler dökülür;
“Bir yandan cellatlar girdi araya,
Bir yandan oyun oynadı benimle bu mel’un felek,
Kısmet olmayacak,
Memedim, oğlum,
Seni bir daha görmek.”
İkisinin de gözleri yaşlanmıştır.
Şu ifadelerini de anımsar Sertel Nâzım’ın;
”Şiirlerim bütün dünya dillerine çevrildi. Memleketimde basılmadı. Bu, benim yaramdır Zekeriya…”
Yine “Otobiyografi” şiirinden;
“Yazılarım otuz kırk dilde basılır,
Türkiye’mde Türkçemle yasak…”
****
Vasiyetnamesini
yazmıştır ama daha yaşayacaktır Nâzım.
4 yıl daha…
Son şiirlerinde ölümden söz eden şair, ölümünden kısa süre önce yazdığı “Vasiyet” şiirinde de nasıl evden çıkarılıp nasıl gömüleceğini anlatıyordu. Arzusu; Anadolu’da bir köy mezarlığına gömülmekti: “Başım ucunda bir çınar ağacı varsa
Taş maş da istemem”
diyordu.
Bu isteği gerçekleşmedi.
“61 Yıllık Hasret Nazım Hikmet” devrimci yüreklere, Şiir Atlası’na gömüldü…
Vasiyetnamesi mi? Mahkemelik oldu!
Şairin şiirlerinde “Memet” diye hitap ettiği oğlu, nüfustaki Mehmet Ran’ın 2018’deki Paris’te vefatının ardından…
Kaynak: Atailla Köprülüoğlu