Arnavut Kaldırımlı Eski Sokaklar
Ümran Öztürk
Arnavut kaldırımlı sokaklar… Zamanın yüzüne çizilmiş bilge bir yüz gibi, köklü geçmişin izlerini taşıyan, her taşıyla bir hatıraya dokunan o eski yollar. Bu taşlar, binlerce insanın hikayelerini, yağmurun hafif dokunuşlarını, rüzgarın uğultusunu saklar. Her adımda, derinlere işleyen bir hüzün ve güzellik; sanki bir masalın sayfalarını aralıyorsunuz.
Eskiden bu sokaklardan yürürken, taşların arasında suyun akışını duyardınız. Yağmurlar yağar, gökyüzünden süzülen damlalar, Arnavut kaldırımlarının arasına düşer ve orada, toprakla kucaklaşırdı. Bu sokakları asla sel basmazdı; su, taşıdıklarını usulca toprağın kalbine bırakırdı. Çünkü Arnavut kaldırımları, suyun yolunu bilen, onunla dost olan, yaşamı doğanın ritmiyle uyum içinde sürdüren bir mühendislik harikasıydı. Ama biz, o taşların kendine özgü zarafetini, o nadide işçiliği ne yazık ki koruyamadık.
Günümüzde sokakların üstüne döşenen parke taşları, Arnavut kaldırımlarının yerini aldı. Eskinin sade güzelliğini, parlak ve soğuk bir yüzeyin altına gömdüler. Taşların arasında kaybolan küçük otlar, çatlaklara sızan hayat, yerini gri bir beton sessizliğine bıraktı. Şimdi yağmurlar yağdığında, sular Arnavut kaldırımlarının aralarından süzülemiyor; toprağa kavuşamayan damlalar birikiyor, sokaklarda taşkınlar oluyor. Eski taşların, toprağa sadık yapısı, yerini betonun donuk ve yabancı bir yüzüne bıraktı.
Şimdi, yağmurlar yağdığında, geçmişin o melodisi kayboldu. Oysa Arnavut kaldırımlı sokaklar, yumuşacık bir meltemle sarılıp insanı geçmişe çağıran birer hatıra gibiydi. Onlar, geçmişle bugünü bağlayan incecik iplerdi. Her bir taş, adeta toprağın nabzıydı; ayak bastığınızda, taşlar hafifçe sallanır, size bir zamanlar burada adım atanların ayak seslerini fısıldardı.
Eski Arnavut kaldırımlı sokaklar, zamanın elinden tutar ve geçmişe doğru bir yürüyüşe çıkarırdı insanı. Her adımda bir çocuk kahkahası, bir esnafın selamı, pencerelerden sokağa süzülen eski bir şarkı duyulurdu sanki. Ama şimdi, gri beton ve soğuk asfalt, geçmişin sıcak nefesini taşıyamıyor.
Arnavut kaldırımlarının arasında toprağa sızan su gibi, biz de o eski sokaklarda kendi köklerimize, kendi hikâyemize karışırdık. Ve o taşların üstünde yürürken, her adımda geçmişin sesini duyar, geleceğe o melodilerle ilerlerdik. Ama şimdi, bir zamanlar yaşamla dolup taşan o yollar, sessizce unutulmayı bekliyor.