Bu Evrenin Tek Sahibi Biz miyiz?
Ümran Öztürk
Gebze’de yaşanan ve çoğunluğu köpek olan, içlerinde kedilerin de bulunduğu hayvanların vahşice katledilmesi, sadece hayvan severleri değil, insan olmanın sorumluluğunu taşıyan herkesi derinden yaralayan korkunç bir olaydır. Bu katliam, ne yazık ki sadece bir hayvan hakları ihlali değil, aynı zamanda insanlığın vicdani sınırlarını aşan bir acımasızlık örneğidir.
Hayvanların yaşam hakkı, insanlık onurunun ve toplumsal adaletin temel taşlarından biridir. Bir canlının, savunmasız bir hayvanın yaşamına son vermek, şiddetin en karanlık yüzüyle yüzleşmemizi zorunlu kılar. Gebze’de yaşanan bu katliam, yalnızca öldürülen köpekler ve kediler için değil, bir toplumun geleceği için de büyük bir kara leke olarak kalacaktır. Bu tür olaylar, bir toplumun şiddete ne kadar duyarsızlaştığını, merhamet ve adalet duygusunun ne kadar zayıfladığını gösteren acı verici göstergelerdir.
Hayvanlara karşı işlenen bu tür vahşetlerin sıkça yaşanması, bize doğrudan sorulması gereken bir soruyu tekrar hatırlatıyor: Bu dünyanın sahibi biz miyiz? Kendi doğamıza hükmetme arzusuyla insanlığımızı kaybetme noktasına mı geldik? Köpekler ve kediler gibi masum hayvanların vahşice öldürülmesi, sadece bir suç değil, insan olmanın ne anlama geldiğini de sorgulamamız gerektiğini ortaya koyuyor. Çünkü bu canice eylemler, toplumun değerlerini, şefkatini ve vicdanını yansıtır.
Bu katliam aynı zamanda hayvan hakları ve yasaların yetersizliğini de gözler önüne sermektedir. Hayvanların yaşam hakkını korumak için çıkarılan yasalar yetersiz kaldıkça, bu tür korkunç olaylar ne yazık ki tekrarlanacaktır. Bu yüzden bu olay sadece bir trajedi olarak değil, toplumsal bir uyanış için bir çağrı olarak da ele alınmalıdır. Hayvanların yaşam hakkını savunmak, aslında tüm canlıların hakkını savunmaktır. İnsanların hayvanlar üzerindeki egemenlik arayışı, onları birer nesneye indirgemek, insanın doğa ile uyumlu yaşama sorumluluğundan uzaklaştığının en büyük kanıtıdır.
Bu olay bize bir kez daha gösterdi ki, hayvanları korumak sadece bir etik sorunu değil, aynı zamanda bir vicdan ve adalet meselesidir. Gebze’deki bu katliamın ardından, toplum olarak hayvan haklarına dair daha güçlü yasal düzenlemeler talep etmeliyiz. Sorumluların en ağır şekilde cezalandırılması, bu tür olayların tekrar yaşanmaması için caydırıcı bir adım olacaktır. Hayvan haklarını yalnızca bir çevre ya da hayvan severlik meselesi olarak değil, insanlığın onuru ve ahlaki sorumluluğu olarak görmemiz gerekiyor.
Unutulmamalıdır ki, bir toplumun merhameti, en zayıf olanlarına nasıl davrandığıyla ölçülür. Masum bir köpeğin, kedinin canı üzerinden kazanılacak hiçbir haklılık yoktur. Onlar bizim sessiz dostlarımızdır, bu dünyayı birlikte paylaştığımız varlıklardır. Onların yaşama hakkına saldırmak, insanlığın kendisine yapılmış bir saldırıdır.
Gebze’deki bu korkunç olay, hepimizin uyanması gereken bir felaketin sinyali olmalıdır. İnsanların hayvanlara yönelik şiddeti, toplumun genel bir şiddet kültürüne sürüklendiğinin habercisi olabilir. Bu nedenle, sadece hayvan hakları değil, insanlığın temel değerleri olan adalet, vicdan ve merhamet üzerine yeniden düşünmek ve harekete geçmek zorundayız. Bir an önce, bu olay gibi insanlık dışı saldırıların tekrar yaşanmaması için hem yasal düzenlemeleri güçlendirmeli hem de toplumsal bilinç oluşturmalıyız. Sessiz dostlarımızın çığlığına kulak verelim ve onların yanında duralım.