Doğanın Fırçasından Çıkmış Mevsim: Sonbahar
Ümran Öztürk
Sonbahar, doğanın en zarif vedasıdır. Zaman yavaşça durur, yapraklar sarının ve kızılın binbir tonuna bürünürken rüzgar, geçmişin hüzünlü şarkısını fısıldar. Ağaçlardan kopan yapraklar, altın ve kızılın iç içe geçtiği bir dansla yeryüzüne süzülür. Adeta her biri, toprağa düşmeden önce havada kendi melodisini çizer.
Her adımda yerlerde biriken yapraklar, rüzgârın hafif dokunuşlarıyla hışırdar, altın sarısı bir halıya dönüşen yolları süsler. Bu hışırtı, doğanın vedasına eşlik eden bir melodi gibidir. Baş döndüren bu manzara adeta seni kucaklar; her yaprak, sanki içindeki unutulmuş bir anıyı canlandırır.
Gökyüzü bulutlarla kaplanmıştır; güneş, kendini zaman zaman gösterir. Bulutların arasından sızan ışık, yere düşen yaprakları alev gibi parlatır, bir anlığına. Sarının sıcak tonları, güneşin son dokunuşlarını yansıtırken, kızıl yapraklar doğanın fırçasından çıkmış birer sanat eseri gibi serilir toprağa.
Rüzgar, hafif ama ürpertici bir serinlikle esip dalları sallarken, ağaçlar sanki "artık bırakma zamanı" dercesine son yapraklarını serbest bırakır. Her yaprak, dalından nazikçe ayrılır ve toprağa usulca emanet edilir. Gökyüzü iyice ağırlaşırken, her ağacın altı şimdi sarı ve kızıl bir denize dönüşmüştür. Bu kızıllık, doğanın hüzün dolu vedasını simgeler.
Gözlerinin önünde savrulan her yaprak, kalbinde derin bir boşluk açar. Sarı ve kızılın ağırlıklı tonları, sonbaharın vedasının sessiz ağırlığını taşır. Bir zamanlar hayatla dolup taşan dallar, şimdi çıplak kalmaya hazırlanırken, insan da bu döngünün kaçınılmazlığını derinlerinde hisseder. Yaprakların toprağa kavuşmasıyla doğanın bu vedası, içte gizli bir hüznü yankılar; her yaprak bir sonun ve yeni bir başlangıcın habercisi olur...