
Ekmeğini Ateşten Çıkaranlar
Ümran Öztürk
Enerjimizin yükseldiği, yaşama daha sevecen, daha coşkulu baktığımız şu bahar aylarını tadında yaşayamadan geride bıraktık ne yazık ki… Umarım yaz aylarında bunun hıncını doyasıya çıkartırız. Baharların en belirgin eğlencesi ve dinlencesi olan piknikleri çok severiz. Mangalda pişen etin, sebzenin kokusu yemeden doyurur insanı. Mangal başında sohbetle yenen yemeklerin ardından son bir kez ateşi karıştırıp cezvelerin ateşe sürülerek ağır ağır pişmesi ile etrafa yayılan kahve kokusu güzel geçen günün taçlandırılması gibidir. Mangalsız piknik olmaz, odun kömürü olmadan da mangal yanmaz. Peki bu odun kömürünün bizlere ulaşmasında kaç kişinin emeği, alın teri vardır, bilir misiniz? Kimler yapar bu işi? Bize ulaşana dek kaç zorlu aşamadan geçer? Yemek kültürümüzün görünmez işçileri, bu işi meslek edinen, ekmeğini ateşten çıkaran torluk işçilerinin yaşamlarına dokunalım istedik bu hafta.
İlkbaharın gelmesiyle ekmek parası kazanmak için göçmeye hazırlanan göçmen kuşları gibidirler onlar.
Yaşamın kıyısından, kenarından yürüyen ve bu nedenle hep yarım, hep eksik yaşayan, ekmeğini ateşten kazanan torluk işçileridir.
Nisan ayından itibaren kırsaldan gelerek dağların eteklerine kurdukları çadırlarda ekmeğinin derdine düşen, çetin bir yaşam mücadelesi veren torluk işçileriyle ailelerinin en büyük yükü kadınların ve geleceğe dair hiçbir hayali olmayan çocuklarındır.
Kıyasıya bir yaşam mücadelesi vererek ailece gittikleri yerlerde kadın -erkek, çoluk -çocuk demeden çalışır, genellikle de ev yerine suyun, elektriğin hiçbir iletişim aracının bulunmadığı derme çatma ilkel çadırlarda kalırlar. Haliyle de bu nedenle birçok ağır problemle karşılaşırlar.
Özellikle kişisel ve çevre temizliği, öğrenim çağındaki çocukların okula devamsızlıkları, sağlık kültür ve sosyalleşme sorunu, çocuk işçilerin mevcut durumu, bebeklerin aşı sorunu, kayıt dışı istihdam, sağlıksız ortamlarda yaşayan, kömür tozları ve dumana en çok maruz kalanlar kronik rahatsızlığı olan aile üyelerinden yaşlılar ve de çocuklar teşkil etmektedir. Onların beslenmelerinden temizliklerine kadar yakından ilgilenen, tüm işleri çekip çevirenler ise kadınlardır.
Henüz doğa uyanmamışken onlar güneşten önce uyanırlar. Ocağı yakar, çayı demler, sofrayı kurar, ev halkı kahvaltıdayken öğlen yemeğini yaparlar. Hep birlikte ormana gider, ağaç keser, araçlara yükler, torluk dedikleri geçici yaşam alanlarına dönerlerse de gün daha bitmemiştir. Bu kez de akşam yemeği telaşı başlar. Ocağı yakar, yemeği yapar, bulaşığını derede, çocuklarını ve çamaşırını leğende yıkayarak günü yorgun bir şekilde noktalarlar.
Torluk işçileri odun, mangal kömürü ocaklarında çalışanların genel adıdır.En meşakkatli işlerden biridir torluk işçiliği. Nisan ayından itibaren kırsal alanlardan gelerek dağların eteklerine kurdukları çadırlarda ekmeğinin derdine düşen bir bakıma göçebe şekilde yaşayan aileler çetin bir yaşam mücadelesi verirler. Mesaileri ise ailece gün doğmadan başlar.
Orman Bölge İşletme Müdürlüğü bünyesindeki işçiler olarak görünen ve onların denetimi altında çalışan bu işçiler fidan budama bakımını, korumasını yapmak şartıyla orman işletmenin belirlediği bölgelerden çürük, işe yaramayan ağaçları keserek elde ettikleri odunları traktörlere yükleyerek yakın yerlere getirip burada odun kömür ocakları kurarlar. Odun edinme aşamasında ise kullandıkları kesici aletlerden dolayı sık sık kaza geçirirler. İşte böyle bir kaza veya hastalık anında bu işle hayatını idame ettiren işçiler ve aileleri sosyal güvencesinden yoksun olduklarından tedavi olamazlar. Maddi olanakları kısmen yerinde olanlar ise sağlık kurumlarına başvurarak ayakta tedavi olarak tekrar işlerinin başına dönerler.
Tüm ailenin sekiz ay boyunca ortak işi olan torluk işçiliği her anlamda zor, büyük emek ve özveri isteyen bir iştir. Gider çoktur ve parası sadece karın doyurur. Zira büyük meşakkatle yapılan bu işin kaymağını her üretimde olduğu gibi bunda da pazara hakim aracılar yiyor. Baba mesleği olarak bu güne kadar süregelen torluk işçiliği sanıyorum ki bu kuşaktan sonra kalmayacak.
Torluk işçiliği büyük bir özen ister, yapılan küçük bir yanlış, ihmalkarlık tüm emeğinizi alıp götürür. sekiz ay boyunca sabırla her türlü imkandan yoksunlukla çalışılması gereken bir iştir Torluk işçiliği. Kazaların, sakatlanmanın her aşamada başa geleceği muhtemel olan bu meslekte en ölümcülü ocağı ateşledikten sonra başlıyor. O yüzden dikkat isteyen, ustalık isteyen bir meslektir torluk işçiliği. Kesiminden budanmasına, istiften kuyu açılmasına, yakılmasına ve mangal kömürü haline gelmesine kadar, zahmetli ve uzun bir öyküsü vardır mangal kömürünün
Hangi odunun nereye konacağı çok önemlidir. Bu yüzden odunlar ince ve kalın olarak ayrı ayrı istif edilerek kuyu hazırlanır. Kalın tomrukları arasına önceden kesilen budanan ağaçlar tıpkı bir kubbeyi andırır biçimde istif edilir. Bu istif yapılırken en alt tabandan ateşleme için bir pencere açık bırakılır. Kubbenin en üstüne bir odun, en tepeye de ormandan getirilen gazeller konur. Ocak, çelik dedikleri kısa kıyılmış odunlarla çepeçevre sarılır. Daha sonraki aşamada samanla, samanın üzeri de hava almaması için toprakla kaplanır. Bu aşama çok önemlidir, rüzgarın kuyuya girmemsi için azami çaba gösterilir, aksi takdirde elde edilen odunlar kalitesiz ve hafif olur. Hava alması durumunda tüm odunlar yanıp kül olur.
Son aşama olarak kuyuyu kapatıp ateşleme işlemine geçilir. Ateşleme tabanda açık bırakılan pencereden yapılır. İki saatten sonra tepeden delme işlemi yapılarak odunların yanması sağlanır.
Ateşleme işleminden sonra bir ay boyunca yirmi dört saat kontrollü şekilde ve başında nöbet tutulur. Zira zaman zaman gaz sıkışması sonucu patlamalar meydana gelebilmektedir.
Yanma işinden sonra soğutma çalışması yaparlar. Bu çalışmadan sonra özenle belli bir sıra izlenir oldukça meşakkatle elde edilen odun kömürleri toplanıp çuvallanarak satış için kamyonlara yüklenir. Burada işi biten işçiler gelecek yılın planlarını yapmak üzere kendilerine yeni yurtlar ararlar.
Kıbrıs’ta 'gamini' olarak da bilinen odun kömürü ocaklarının tümünün, çevreye olumsuz etkilerinden dolayı Bakanlar Kurulu kararıyla kapatılmıştır. Ormanların azalmasıyla bu fırınlar işlerliğini yitirmeye başlamıştır. Sağlıksız bir ortamda geçen yaşamlar ve çevreye olumsuz etkilerine rağmen küçük bir kesimin ekmek kapısı iken ülkemizde mangal ve ocak başı kültürü restoran tipi olmaktan öte en çok rağbet gören bir yemek kültürüdür. Bu kültüre hizmet edenler ise torluk işçileridir.