Kerpiç Evlerin Sıcaklığı
Ümran Öztürk
Kerpiç evler… Zamana meydan okuyan, doğayla insanın el ele verdiği, yaşanmışlıkları duvarlarına nakış gibi işleyen o sıcak yuvalar. Toprağın kokusunu içine çekercesine, kışın soğuğunu dışarıda, yazın sıcağını ise içeride tutarak insanlara konfor sunan bu yapılar, yaşam alanından öte, geçmişin hatıralarını günümüze taşıyan birer anı defteriydi.
Kış geldi mi, dışarıda ayaz yüzünü gösterirken, kerpiç duvarların içine işleyen o yumuşacık sıcaklık sarardı insanı. Ahşap pencerelerden gelen hafif bir çıtırtı, o sessiz kış akşamlarına can verirdi. Sobanın üzerinde kaynayan çayın buğusu havaya karışır, ince belli bardaklardan yudumlanan çayın sıcağı, bembeyaz kireçle yapılan badana kerpiç duvarların doğal korumasıyla birleşip insanın ruhunu da ısıtırdı.
Kış, kerpiç evlerde bir başka olurdu; ne soğuk üşütürdü ne de rüzgâr tedirgin ederdi.
Yaz geldiğinde ise bu evlerin başka bir sihri vardı. Kavurucu güneş altında bunalırken, kerpiç duvarların serinliğine sığınmak huzurdu. Çatısında asılı duran üzüm salkımları ve bahçesindeki iğde ağaçlarının gölgesi, yazın o kurak havasına karşı bir nefes gibiydi. Kerpiç evler geçmişin sıcacık kucağıydı adeta.
Her evin duvarlarında, adeta geçmişin izlerini saklayan nişler olurdu. Bu nişler, evin ruhunu yansıtır, dededen kalma kandiller, su testileri ya da özenle dizilmiş dantel örtüler bu nişlerde yerini alırdı. Sade ama derin bir yaşamın simgesiydi bu oyuklar.
Kerpiç evlerde her eşyanın bir hikâyesi vardı. Yüklükler, o evlerin gizli hazineleriydi. Evin değerli eşyalarının da muhafaza edildiği bölümlerdi yüklükler. Kerpiç duvarların geriye çekildiği bu odacıklar, içinde misafirler için saklanan tertemiz yatakları barındırırdı. Yüklüğün örtüleri, sanki o evde yaşanmış her mevsimin, her mutluluğun izini taşıyordu. Yüklüklerden çıkarılan tertemiz sabun kokan çarşaflar ile birlikte yorganlar ve yataklar, ince bir özenle serilir, misafire sunulan sıcak bir yuva haline gelirdi.
Mutfaklar ise her zaman sıcak bir yuva hissi verirdi. Genellikle kiler olarak kullanılan bu alanların en kuytunda tel dolap yerini alırken, girişinde de ocak bulunurdu. Ocaklar, ailenin yemek pişirdiği, ekmeklerini yaptığı yerdi; bugünün barbekülere benzeyen ama çok daha işlevi olan bu ocaklar, dışarıda değil içeride yer alırdı ve evin kalbi gibiydi. Kocaman bir ocak başında, közlerin üzerinde pişen yemeklerin kokusu, ocakta pişen ekmeğin çıtır çıtır sesi, evin dört bir yanına yayılırdı. Soba misali bir sıcaklıkla dolardı her köşe. Bu ocaklar, yemek pişirme yerinden ziyade, aynı zamanda aileyi bir araya getiren, çayların içilip, uzun sohbetlerin yapıldığı, hatıraların paylaşıldığı sıcak bir köşeydi.
Kerpiç evlerin sadece içi değil, dışı da bir yaşam alanıydı. Bahçeye açılan kapılardan geçtiğinizde, sizi karşılayan bir başka dünya olurdu. O kapıların önünde yer alan sundurmalar, ayakkabıların dizildiği bölümdü. Evin içinde en az bir kedi evin neşesiydi. Bahçede bir köpek mutlaka evin bekçiliğini yapardı. Sadık, sevecen ve her zaman tetikte olan bu köpek, evin güvenliğini sağlarken, aynı zamanda bir aile üyesi gibi evle bütünleşirdi. Küçük bir kümeste birkaç tavuk olurdu; sabahları horozun sesiyle uyanan ev halkı, kümesten topladığı taze yumurtalarla güne başlardı. Bu evcil hayvanlar, kerpiç evin doğallığının ve sadeliğinin birer tamamlayıcısıydı.
Evin küçük bahçesi ise adeta cennetten bir köşeydi. Bahçeye açılan kapılardan geçtiğinizde sundurmalarla karşılaşırdınız; bu
sundurmalar, gün batarken oturulup çay içilen, komşularla sohbet edilen, çocukların oyun oynadığı yerlerdi. Bahçede iğde ağaçları, üzüm salkımları, mis gibi kokan toprak… Hepsi bir bütün olarak, hayatın doğayla iç içe yaşandığı o eşsiz anların tanığıydı.
Bu kerpiç evlerde sadece insanlar değil, hatıralar da yaşardı. Evin her köşesi, her detayı bir anıyı, bir yaşanmışlığı saklardı. Dışarıdan baktığınızda belki basit ve sade görünen bu evler, içinde koca bir dünyanın izlerini taşıyan birer hazineden farksızdı. Geçmişin sesi bu evlerde yankılanır, doğanın huzuru bu duvarların içine işlenmiş gibi her mevsim bir başka yaşanırdı. Kışın sobanın etrafında toplanan ailelerin neşeli sohbetleri, yazın serin sundurmalarda oturup izlenen yıldızlar, köpeğin havlaması, tavukların sabahki telaşı… Hepsi bir bütün olarak kerpiç evlerin yaşamını oluştururdu.
Zaman değişiyor, yeni yapılar yükseliyor, modernleşen dünyada kerpiç evler belki geride kalıyor, ama bu evlerin ruhu, anıları ve yaşattığı sıcaklık hâlâ yüreklerimizde yaşıyor. Her çatlağında, her taşında bir hikâye saklıydı; o hikâyeler, nesilden nesile aktarılan birer miras gibi bugün hâlâ yaşamaya devam ediyor. Zamanın ince ince işlediği, her köşesinde bir anının saklandığı, mazinin huzur dolu yuvaları. Bir zamanlar bu evlerde, sadece insanlar değil, evcil hayvanlar da ailenin bir parçasıydı.