Ümran Öztürk

Kültürel Mirasımızın Sessiz Bekçileri: Külekler

Ümran Öztürk

Geleneksel, kültürel ve sanatsal değeri olan, kaybolmaya yüz tutmuş meslekler her zaman ilgimi çekmiştir. Bu alanlarda yaptığım araştırmalar ve yazılarla, kültürel mirasımızın korunmasına katkıda bulunmaya çalışıyorum.

Bugünkü yazımda, bir zamanlar mutfakların ve işyerlerinin vazgeçilmez yardımcısı olan küleklerin hikâyesini paylaşacağım. Geçmişin bu önemli parçasını daha yakından tanımak ve değerini yeniden hatırlamak için, gelin birlikte bir yolculuğa çıkalım.

Külekler, elektriğin olmadığı yıllarda gıdaları saklamak ve taşımak için en sağlam ve doğal çözümdü. Yeni kuşakların belki de hiç duymadığı bu sessiz kahramanlar, geçmişin evlerinde ve işyerlerinde sessizce var olmuş, hayatın içinde yerlerini almışlardı.

Dayanıklı kereste malzemelerinden yapılan külekler, hem işlevselliği hem de estetiği bir araya getiren ustalık eserleridir. Küleğin orta kısmına "kasnak", kenarlarına ise "çember" adı verilir. Kasnak ve çember yapımında genellikle söğüt, kavak, çam, çınar veya dut ağacı kullanılır. En çok tercih edilen ağaç türü ise söğüttür, çünkü bu ağaç türü sertliği ve dayanıklılığı ile gıdaları uzun süre korumak için idealdir.

Peki, eski zamanlarda bir külek nasıl yapılırdı? Öncelikle, seçilen ağaç malzemesi özenle işlenir ve şekil verilirdi. Ardından, ustaların elinde küleğin her bir parçası birleştirilir ve sıkıca sabitlenirdi. İşçilik, her detayda kendini gösterirdi; sıkı sıkıya geçen kapakları ve muntazam, dayanıklı gövdeleriyle külekler, zamanın ve zanaatkârların emeğini taşırdı.

Her bir külek, ustalıkla işlenmiş ahşap detayları ve sağlam yapısıyla dikkat çekerdi. Bu el yapımı külekler, hem işlevsel hem de estetik açıdan değerliydi ve gıdaları uzun süre korumak için ideal bir çözümdü.

Külekler, sadece ürün saklamak için değil, aynı zamanda taşıma ve sunum amacıyla da kullanılıyordu. Günümüzde nadiren de olsa otantik dükkânlarda sunum amaçlı kullanılan küleklere rastlamak mümkün. Hububat, pekmez, bal, yağ, süt, peynir, un, tuz ve yoğurt gibi her türlü gıdayı güvenle muhafaza edebilirlerdi. Elektriğin olmadığı dönemlerde, evlerde ve işyerlerinde külekler, gıdaların doğal tazeliğini ve lezzetini korumak için vazgeçilmezdi.

Günümüzde külekler, endüstrileşmenin ve modern plastik ambalajların gölgesinde kalmış olsa da, onların anlattığı hikâyeler hala canlıdır. Her biri, geçmişteki ustaların elinden çıkmış birer sanat eseri gibi durur. Belki de zamanın ruhunu, doğallığını ve ustalığını hatırlatan nadir parçalardır.

Küleklerin unutulmaz çekiciliği ve sessiz anlatımı, geçmişin izlerini taşırken gelecek nesillere bir zamanlar nasıl yaşandığını anlatır. Onlar, sadece ahşap bir kap değil, aynı zamanda insan emeğinin ve zanaatın bir simgesidir. Bugün, modern teknolojinin ve ambalajın hâkim olduğu dünyada, küleklerin nostaljik çağrısını duymak, geçmişin değerlerini anlamak için bir fırsattır.

Farklı boyutlarda, renklerde ve şekillerde yaptıkları küleklerin yanı sıra kalbur kasnakları ve nakış kasnakları da üreten ustalar, kendi adlarıyla anılan "Külekçiler Çarşısı"nda sanatlarını icra ederlerdi.

Kültürel mirasımızın sessiz bekçileri olan külekçilerin yaptıkları külekleri gelecek nesillere anlatırken, onların sessizliği ve doğallığıyla geçmişe bıraktıkları izleri sürmek, bu mirasın ne kadar kıymetli olduğunu bir kez daha gözler önüne serecektir.

Yazarın Diğer Yazıları