Sosyal Medya: Dijital Kalabalıkta Yalnızlık!!!
Ümran Öztürk
Sosyal medya, günümüzde ortadan kaybolan insanları bir araya getiren, mesafeleri hiçe sayan bir devrim gibi görünüyor. Ancak bu büyüleyici görüntünün ardında, fark edilmesi zor bir karanlık, bir yalnızlık gölgesi yatıyor. Peki, sosyal medya gerçekten bizi birbirimize bağlayan bir araç mı, yoksa bizi yavaş yavaş yalnızlığa sürükleyen bir yanılsama mı?
Bugün bir tuşa basarak dünyanın öteki ucundaki biriyle iletişim kurabiliyoruz. Yüzlerce, hatta binlerce kişiyle bir anda bağlantıdayız. Ancak ekranlara kilitlenmiş gözlerimiz, yanı başımızdaki dostların bakışlarından kaçar hale geldi. Öyle ki, bir odada yan yana oturan insanlar bile artık sohbet etmek yerine telefonlarının ekranlarına gömülüyor.
Bu "bağlılık" gerçekten bağlantı mı? Yoksa insanları derinlemesine tanımaktan uzak, yüzeysel bir alışverişin içinde kaybolduğumuz bir yalnızlık mı? Sosyal medyada geçirilen saatler artarken, gerçek hayattaki dostluklar azalıyor. Gün geçtikçe daha fazla insan, "Onlar beni anlamıyor" diyerek kabuğuna çekiliyor.
Yüzeysel İlişkiler ve Sahte Kimlikler: Sosyal medya, insanların hayatlarını kusursuz bir sergiye dönüştürdü. Her paylaşım, "daha güzel, daha mutlu" bir yaşamı sergilemek için adeta yarış haline geldi. Ancak bu parlak görüntülerin altında yatan gerçeği kimse konuşmuyor: mutsuzluk, kaygı ve kendini yetersiz hissetme.
Kendi kimliklerimizi bile filtrelerle yeniden şekillendirirken, başkalarının sahte hayatlarına imrenerek gerçeklikten uzaklaşıyoruz. Bu, yalnızca bizi değil, başkalarına olan algımızı da çarpıtıyor. Sahte gülümsemeler, sahte mutluluklar ve giderek artan bir yabancılaşma...
Her gün yüzlerce paylaşım görüyoruz: tatiller, başarılar, yemekler, etkinlikler... Ancak bu paylaşımların ardındaki sessiz çığlığı fark eden var mı? Birçok kişi, sosyal medyada beğeni ve onay arayışı içinde, yalnızlık ve değersizlik hissini bastırmaya çalışıyor.
Sosyal medya, insana bir sahne sundu. Ama bu sahne, bir dostun sıcak bir bakışını, içten bir sohbetin huzurunu, el ele tutuşmanın anlamını verebilir mi?
Peki, bu yabancılaşmadan kurtulmak mümkün mü? Belki de çözüm, ekranlardan kafamızı kaldırıp birbirimizin gözlerine bakmakta saklıdır. Sosyal medya, tamamen terk edilmesi gereken bir düşman değil. Ama onu akıllıca kullanmak, hayatımızdaki gerçek bağlantılara öncelik vermek gerekiyor.
Sosyal medyada geçirilen saatlerin bir kısmını, bir dostun sesiyle değiştirmek mümkün. O kısa mesaj yerine bir telefon görüşmesi, bir beğeni yerine birlikte içilen bir kahve... Gerçek bağlantı, ekranın ötesindeki dünyada bekliyor.
Sosyal medya, bizi bir araya getirmek için yaratıldı ama bizi daha önce hiç olmadığı kadar yalnızlaştırdı. Şimdi bir tercih yapma zamanı. Yüzeysel bağların sahte cazibesine kapılmaya devam mı edeceğiz, yoksa insan olmanın derinliğini, sıcaklığını ve gerçek dostluğu yeniden mi keşfedeceğiz?
Ekranlarımızdaki parlak ışıkları söndürüp, hayatın gerçek ışığına dönme cesaretini gösterdiğimizde, belki de insan olmanın ne demek olduğunu yeniden hatırlayacağız. Ve o zaman, bağlantılarımızın sahte mi, yoksa gerçek mi olduğunu anlayacağız.