Umudun Sessiz İşkencesi
Ümran Öztürk
"Umut en büyük işkencedir, umutla bekleyen için" Ümran Öztürk
Umudu bir kuş gibi taşırız içimizde, bazen kanat çırpan, bazen sessizce duran. Ama ne zaman ki umut, bekleyişle birleşir, işte o zaman en ağır zincirlere dönüşür. Zaman, umudun gölgesinde ağırlaşır; akmaz, durur, sanki bir bataklıkta çırpınır gibi.
Gözlerin ufukta bir noktaya saplanıp kaldığında, o nokta bir iğne ucu kadar keskinleşir. Bekleyiş uzadıkça, her şey o noktaya dolar; hayaller, korkular, bitmek bilmeyen bir özlem. O noktaya bakarken, içindeki umut kuşu sessizce çırpınır. Kanatları her çırpışında bir acı bırakır geride, görünmez ama derin.
Bir gün, bir saat, bir dakika derken zamanın çemberinde kaybolursun. Umut, seni o çemberin içinde tutar; bir taraftan ışık gösterir, diğer taraftan karanlık bir tünele hapseder. Çemberin dışına çıkmak istesen bile, içindeki küçük kuşun kanat sesleri seni durdurur. Çünkü umut, sadece bekleyişin değil, aynı zamanda vazgeçişin de en büyük düşmanıdır.
Rüzgârın taşıdığı bir söz, gökyüzündeki bir bulutun şekli, belki bir ezgi... Her biri umudun işaretleri gibi görünür sana. Ama işte tam orada, umudun en büyük işkencesi saklıdır: Beklemek ve hayalin gerçeğe dönüşmeyeceğini bile bile beklemek.
Karanlık bir odada otururken, gözlerini kapatırsın ve o kuşu dinlersin. Kanat çırpışları önce teselli gibi gelir. Ama sonra fark edersin ki, o sesler sana her geçen saniyenin ağırlığını fısıldıyor. Umut, seni gökyüzüne çıkarmayı vaat ederken, ayaklarını yerden kaldırmaz.
Umudu taşımak cesaret ister, ama o cesaret, bazen insana en büyük yükü de getirir: Bekleyişin bitmeyen çığlığı. Çünkü umut, seni hayatta tutan bir el iken, aynı zamanda seni o hayalin içinde hapseden bir zincirdir.
Ve işte o zincir, her gün biraz daha sıkışır. Umut, en tatlı rüya ile en keskin gerçek arasında gidip gelirken, seni tam ortasında bırakır. Bekleyişin tam kalbinde, umudun işkencesiyle baş başa kalırsın.