Ateşin rengi
Yalçın Ünver
İnanın bu konuda hiç bir eğitimim olmadı. Buna içten gelen bir kazanım diyelim.
İlk resim çalışmalarıma Van İnönü İlkokulu sıralarında başlamıştım.
Ancak en belirgin çalışmam Van Atatürk Lisesinde ortaokul yıllarımda tarih kronolojisi duvar panosu için karakalemle yaptığım o meşhur küpeli Yavuz Sultan Selim resmi olmuştu.
Hayata atılıp, iş güç sahibi olduktan sonra da pek ilgilenmedim resimle.
Ancak, çalışma hayatım sona erip, emekli olduğumda resim yapma açlığım tekrar kendini gösterdiğinde, önümde bitmek bilmeyen ve kendimce özgür olduğum bir zaman diliminin farkına vardım.
Bunu değerlendirmeliydim.
İşte böyle anlarımda karakalem ve yağlıboya çalışmaları yerine değişik bir tarzda resim yapmalıyım düşüncesi içimi kemiriyordu.
Ama nasıl?
Bir boşluk içinde İzmir'in kaldırımlarını adımlarken, içimdeki ateşin rengini bir tavukçunun camekânında kızarmış tavuk derisindeki ateşin renginde bulduğumda inanın hiç şaşırmamıştım.
Arşimet gibi içimden bir ses işte buldun, işte buldun diye haykırdı.
Evet, bulmuştum içimdeki rengi; bu ateşin rengiydi, yanan içimin rengi yani.
İlk kendimi yakarak başladım bu işe. Öyle ya şairin dediği gibi "sen yanmazsan, ben yanmazsam nasıl çıkar ülke aydınlığa" dercesine kendime kıydım ve yaktım içimin aydınlığını yakalamak için.
O gün bu gündür 15 yıldır yakıyorum.
Elimdeki ateşin ahşap tuvalde ki her dalgalanışı ayrı bir renk halini alırken mutluluk halini ancak bu işle uğraşanlar tadabilir.
Arkadaşlar bu yakma resmin silgisi yoktur. Ha var derseniz o da ayağınızla tuvali kırmaktır.
O bakımından bu iş pek akıllı işi olmayıp, sabır ve dikkat istiyor.
Elinizdeki ateşi saniyeler içinde çok dikkatli kullanmalısınız.
Bu bağlamda, insanların ihtiyaç duymadığı şeyleri üreten ve bu şeyleri onlara vermenin iyi bir fikir olduğunu düşündüğüm için sizlerin göz zevkinize birkaç yakmamı sunmak istedim.