İstanbul
Yalçın Ünver
(Obur iktidarlar hazımsızlıktan ölür/Napolyon)
Geçersiz oylardan medet umup seçim kazanmak genel matematik değerlerini değiştirmiyor maalesef.
Yerel yönetimlerde İstanbul neden bu kadar önemli?
Zira İstanbul ülkemizin tam bir mozayığı olmakla birlikte, ülkenin beşte biri orada yaşar, devasa oy deposu olmakla birlikte oy oburudur da.
1994'te garabet bir seçim sistemiyle ve CHP ile DSP'nin inatlaşması sonucu 26,5 oyla Tayyip Bey'e İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı makamı altın tepside nezaketle kendilerine tevdi edildiğinde karşı blok yani 73,4 bu denli yaygara koparmamıştı.
Gelelim 2002 genel seçimlerine;
Ülke genelinde 34,2 oy oranıyla meclisin 66'sına sahip olarak 365 sandalye kazandığında; 46 oyun çöpe gittiğini de gayet iyi biliyorlardır.
Bu bağlamda, halktan gerçeği saklayanların kendilerinin de aldandıklarının gerçeğini elbet bir gün anlayacaklardır.
Bunları uzatmak mümkün.
Maalesef bizim gibi demokraside 3. dünya ülkeleri milli iradeyi böyle anlıyorlar.
Yani işlerine geldiği gibi.
İşin garibi, iktidarlarının ilk yıllarında devasa bir Kıbrıs sorununu çözmek için Kazan Kazan politikalarını iç politikada gösterememe gayretindeki atalet.
Kıbrıs hakkındaki ham bilgileriyle bir yere ulaşamadıklarını da gördüler.
Ancak göremedikleri çok ilginç bir gerçek var anlatayım.
Matematik ortada. Geçersiz oylardan iktidar çıkmaz.
Bunların akıl almaz sandık itirazları Özal'ın siyasi yasaklara gösterdiği hayır kampanyasını hatırlattı bana.
Halktan gelen yoğun talep karşısında hayır cephesini tuttu ve evet'in 75 bin oy fazlasıyla siyasi yasaklar kalkmış olmakla birlikte Özal'da kendi sonunun başlangıcını yaratmıştı.
Yıllar sonra; "Keşke yasakları referanduma götürmeyip kendim kaldırsaydım" diyerek ne büyük bir hata yaptığını da yiğitçe itiraf etmiştir.
Yani matematik ortada iken halkın sinir uçlarıyla uğraşmak iktidara yaramıyor ve bu da kendi bekalarına da yaramıyor maalesef.
Ancak, ülkenin ASIL BEKÂ SORUNU'nun yönetenler için kişisel birinciliğe kapılmadan ve gelecek seçimlere odaklanmaksızın, bir devlet adamı olarak gelecek kuşakları düşünmeleri olacaktır diye düşünenlerdenim.
İstanbul
Biri Trabzon sancak beyi,
Diğeri Trabzon uşağı.
Biri İstanbul'u fethetti
Diğeri gönülleri.
Yedi tepeli,
Yedi asrın aşığı Hürmüz.
Yeter artık, yeter dedi.
Bitsin bu hüzün.
Beş gündür dul.
Güzel İstanbul.
Bırakın, bırakın artık!
Yorgun çuvallardan diri oy çıkmaz!
Olmuyor, olmuyor.
İstanbul yoruldu,
İstanbul beş gündür dul.
Yeri neden dolmuyor.
Oylar geçersiz,
İktidar çaresiz,
Binlerce göz etkisiz,
Çuvallar sayılmaktan yorgun.
Halk bıktı.
İstanbul evlenemiyor.
25 ilçe eteğini çeker,
Sur içi dayanır.
Biz ansın zincirleri tekrar ruh bulmuş,
İstanbul direnir.
FATİH HUZURSUZ!
Verin şu şehri, verin artık!
Ben aldım, ben veririm diye
HAYKIRIR..!
Sandıklar sayıldıkça
Haliçin zincirleri
Daha bir gerilir.
İstanbul bu;
Haksızlığa DİRENİR!
Bazen dört yılda,
Bazen beş yılda,
Bazen on yılda,
Bazen 25 yılda evlenmek ister.
Damat adayı çoktur, ancak
O gönlünce seçer.
En güzel dul, güzel İstanbul.
Bir güzel insan çıktı.
Kafkanın o ünlü sözüyle şunları haykırdı;
"Sürekli değişen,
Hiç süreklilik kazanamayan,
Asla samimileşmeyen insan ilişkileri.
Şeytan alsın hepsini,
Bana İstanbul yeter! (6 Nisan/y.ü.)