Yalçın Ünver

Yazdıkça

Yalçın Ünver

Çocukluğumda o devasa Van Gölü'nün suyunu unutup, sahilde minicik ellerimle kumu eşeliyerek bir parça su bulduğumda nasıl sevinirdim.

Şimdi düşünüyorum da o minicik su arayışlarım ileriki yıllarda  kalemime mürekkep olacakmış meğer.

Anılarımı kazıdıkça kalemimin hiç mürekkepsiz kalmaması bu nedenleymiş diye düşünürüm bazen.

Memur olduğum ilk yıllarımda yani 1973'de Van'da Vali Tekin Alp, Vali muavini Yener Rakıcıoğlu, Defterdar Aydın Yumrukçal, sicil şefi Enis Amiklioğölu ve muhasebe şefi meşhur (şişko) Yaşar ağabey hatta Maliye Bakanı da 35 yaşındaki Deniz Baykal'dı.

Milli Emlak memuru olmuştum artık. İlk şefim Cevdet Gülle ağabeydi.

O ince uzun boylu, ince yüzlü, gayet şık ve Ayhan Işık vari incecik kalem gibi bıyığını ve beyefendi kişiliğini hiç unutamam.

1 Nisan 73'de bana hoş geldin dedi ve masamı göstererek ilk resmi çayımı içtim. Yani benim içtiğim ilk resmi kıtlama çayımdı. Ardından çelik dolaptan oliwetti  marka bir daktilo çıkardı, bu da senin artık dedi. Yani bu sana zimmetli, at şu kâğıda ilk imzanı da göreyim.

Yani yazıya olan tutkumun ilk oyuncağını almıştım.

Bak dedi, burada daktilo memuru yoktur. Her memur kendi yazısını kendi yazar.

Sana bir ay müddet ve bunu kendi kendine öğreneceksin.

Bitmiş dosyalardan da  verdi. Bunları oku, incele nasıl yazışma yapılır ve sonuçlandırılır öğren dedi.

Ne zor işmiş şu memurluk. 19 yaşımın heyecanıyla akşam eve vardığımda ilk işim; Baba dedim, şu zimmet nedir? Babam nasıl gülmüştü. Oğlum dedi karşılığında Cevdet Bey sana ne verdi? Daktilo dedim.

İşte dedi bu yazı makinesi senindir ve  senden sorulacak artık. Ona iyi bak ve yazmayı öğren. Bir ay boyunca uğraştım durdum. Sonuçta üç dört parmakla yazmayı başardım.

Beş  ay sonra da yazışma tekniğine vakıf olunca, Cevdet ağabey beni define komisyonu üyesi yaptı.

Nasıl sevinmiştim.

Üstelik harcırah da alacaktım.

Vali muavini Rakıcıoğlu iyi bir define hastasıydı. Amik, Çoravanıs ve Kalecik köylerindeki define kazılarından eli hep boş dönmüştü. Şu definecilere içten içe nasıl gülerdim. Oysa Van, kendisi görünümüyle her şeyiyle defineydi.

Yıllar sonra anladım ki yazı da beni zimmetine almış.

Ne güzel duygudur, bunları yazmadan duramıyorum.

Adeta huzuru yazıda ve bazen de şiirde buluyorum.

 

Huzur

Minicik sözcük.

İçimizden söze gelmeyen, söylenemeyen,

Belki de söze gelince küsen,

O büyülü sessizlik.

 

Huzur; adres aramayan,

Kendinden emin,

Kendiyle barışık

Kavgasız,

Dalgasız bir sahil.

 

Huzur;

Öteleyeceği ötekisi olmayan,

Merhaba diyeceği çok olan,

Gözlerinle yeşerttiğin çimende

Oynayan mutlu kediler.

 

Huzur;

Unutulmamış yalnızlıklara

Sessiz kadife yumuşaklığında

Bir sabaha

Merhaba demek.

 

Huzur; kendi benliğinin

İç melodisiyle

Sarıp sarmalanmış.

Ateş böceği misali

Etrafımızda dönmek.

 

Huzur; Van'a zimmetlenmek, gidip de dönmemek...

Yazarın Diğer Yazıları