Yunus Türkoğlu

Babam böyle yaşamıştı

Yunus Türkoğlu

(Sevgili ablalarıma ithaf ediyorum)

İkindi namazını Eski Büyük Cami veya Sobacı Osman Cami’de kıldıktan sonra Muhtar Şeref Aktuğ’un kahvede buluşurlardı. Birer çay içer son bir sohbetten sonra evlere gitmek üzere dağılırlardı. Babam Şevket Türkoğlu, külahı başında, paltosu sırtında, bastonu elinde Cevdetpaşa Mahallesi’ne doğru yola çıkardı. Cumhuriyet Caddesi’ni geçer ve Kışla Caddesi’nin Tahta Köprü mevkiine gelince mahalleye giden yola yönelirdi. Yine bir gün çarşıdan dönerken annem ve dayımın hanımı çarşıya doğru gidiyorlar. Mecurum amcanın bakkal dükkânı önünde karşılaşırlar.

Annem;”- Hoca Efendi, uğurlar olsun!”

Hoca babam;” Eyvallah” der ve her iki taraf yoluna devam eder.

Babam, madden dünyada olsa da manen uhrevi hayatta gibiydi! Yolda yürürken pek kimseyi görmezdi. Her gün bir cüz Kuran-ı Kerim okumadan evden çıkmazdı. Bazen cüzü bitirmeden yarıda bırakıp gider akşam dönüşte mutlaka evde tamamlardı. Yolda gelirken eksik kalan cüzünü okuyor olabilirdi. Arapça dersler verirdi, belki oradan bir şeye kafası takılmıştır. Sürekli zikir ile meşgul olurdu. Tefekkür halinde olabilirdi. Biri soru sormuştur cevabını ayet ve hadis-i şeriflerde arıyordur, eve varınca araştıracaktır. Kim bilir “son nefesim” nasıl olacak diye de düşünüyor olabilirdi!..

Akşam kapımızın önündeki akasya ağacının altında çay içerken annem;

”- Hacı, bugün eve dönerken bakkalın önünde biri sana uğurlar olsun dedi. Kim olduğunu biliyor musun?” Annem, babama bazen “hoca efendi” genellikle “hacı” diye hitap ederdi.

 “-Bir kadın uğurlar olsun dedi fakat kim olduğunu bilemedim! Sen nerden biliyorsun?”

 “-O kadın bendim” deyince babam dahil hepimiz gülmüştük!..

Ortaokul yıllarımız, yeni yeni namaza başlamıştım. Oyundan fırsat bulabilirsem arada camiye gidiyordum. Merak ediyorum, sorular soruyorum, ilmihal kitaplarından bir şeyler öğrenmeye çalışıyordum. Farz namazlar, sünnet namazlar ve nafileler. “Ortaokul ve lise yıllarında namazlarımı tam olarak kılamamaktan dolayı çok üzülüyorum!”

Gecenin geç vakitlerinde babamın uyanıp namaz kıldığını, uzunca dualar ettiğini ve Kuran-ı Kerim okuduğunu görürdüm. (Ali İmran Süresi, 190-200)“Neden gecenin bu vaktinde namaz?” diye kendi kendime sorardım. Birkaç yıl sonra namazı iyice tanımış, sevmiş ve kılmaya başlamıştım. Bir gün babama;

 

”-Gece kıldığın ne namazıdır? diye sorunca, Rahmetli “Teheccüd namazı” diye cevap vermişti... 

İyi bir kul olmak için; uykudan feragat, seherde uyanmak, bir abdest, bir seccade, bir dua ve koca bir yürek gerekliydi… Ama biz unuttuk!

Şevket Hoca, 84 yıllık ömrünün sonuna gelmiştir. Yıllarca öğretmenlik ve imamlık yapmıştı. Türkçe ezan konusunda sürgünler yaşamıştı, ceza almıştı. Yaşadığı sürece hep haktan yana olmuş, istikametini bozmamış, Allah’ın emir ve yasakları konusunda hiç taviz vermemişti.”Peygamber Efendimizin hayatı, (Sallalahu aleyhi ve sellem) Asrı Saadet, Peygamberler Tarihi” konusunda uzmanlaşmıştı! Ehl-i beyte son derece muhabbetli ve hürmetkârdı… Tebliğ ve irşat konusunda güzel üslup kullanmış çok gönüller kazanmıştı. Ömrü; okumak, İslamiyeti öğrenmek ve öğretmekle geçmiş bir gönül insanıydı…

Son günleriydi, biz evlatlarını ve üzerinde hakkı olanları helal ettiğini söyledi, helallik aldı. Gecenin bir vaktinde hastalığı ağırlaşıyor. Annem yanındadır ve durumu anlıyor. Zekeratül mevt hali gelmek üzeredir. Zor olsa da kalkıyor abdest alıp namaz kılıyor, ömrü boyunca okuduğu Kuran-ı Kerim’i biraz yüzünden, birazda ezberden okuyup sonra vasiyette bulunuyor…

Vakit seher vaktidir ve yatağına uzanıyor. Annem su getirip bir-iki yudum içirdikten sonra gözlerini içine bakarak hafif bir sesle “telkin” getirir. Babamın dudakları kıpırdıyordur, annem bir şeyler okuduğunu anlar ve yaklaşır;

Ve Şevket hoca’nın son sözleri; ”-Hanım, “Yasin Süresi”ni okuyorum!” olur ve az sonra ruhunu teslim eder. Ölümüyle beraber yüzü nurlanmış ve sakalının üzerine birkaç damla kan akmıştır…

İçin-dışın pak, yüzün kardan ak, mekânın Cennet-i Firdevs olsun…

Selam ve dua ile…

Yazarın Diğer Yazıları