Yunus Türkoğlu

Bayram Coşkun Bakkaliyesi

Yunus Türkoğlu

Maraş Caddesi’nden aşağıya inerken Cumhuriyet İlkokulu’na giden sokağa dönüyoruz. Sağ taraf köşe başındaki dükkânı geçince yan yana tarihi evlerden ilki Gülistan teyzelerin, ikincisi Saime teyzelerindi. Bunlar kerpiçten yapılmış, toprak damlı tarihi Van evleriydi. Birincisi yol kenarında iki katlı, diğeri yoldan içeride tek katlı ve yamaçtaydı…

Burası Hafiziye Mahallesidir. Anlatacaklarım ise yaşanmış bir sevda masalıdır!

“Bir varmış, bir yokmuş!”

Buğulu hatıraların olduğu ikinci evi hemen geçmem mümkün değil. Bu evde hem his hem de şuurla mana kazanan duygular geçidi mevzu bahisti. Kırk yıldır esen rüzgâr gönlümüzün kıyısındaki izlerini silemedi. Her evin bir hayat hikâyesi vardır! Bu evin de hikâyesi apayrıydı. Ev sahibi Saime teyze sevecen, iyi niyetli tonton bir teyzeydi. Bayram Coşkun ile akraba ve yakın komşudurlar. Bayram beyin eşi Şakire hanımı kızı gibi sever, her gün bir-iki fasıl uğrar sohbet ederlerdi. Beyini göremedik Van’ın eski fırıncılarındanmış. Evlatları Naif ve Salih ağabeyleri hüzün ve rahmetle anıyorum…

Sol yanımızda Derviş dayının, sonrasında Zeydin dayının evleri duruyor. Sağımızda Telli Sokak uzayıp gidiyor. Karşımızda köşe başındaki bahçenin devamında İrfan Telli ve hanımı Nilüfer teyzelerin evi var. Devam ediyoruz, sağ tarafımızda önünde avlusu olan tek katlı kerpiç yapılı ev ve bitişiğindeki bakkal dükkânı bizi karşılıyor. Burası Bayram Coşkun’a aittir. Kendisi ve hanımı mahallede sevilip-sayılan dünya iyisi insanlardır…

“Herkesten bir anı saklar bu yollar…”

Evin kapısının önünde durup daha içeriye girmeden dış görünüşü ve mimari güzelliği ile insanın gönlüne sürur ve sükûnet doldurduğunu müşahede edersiniz. İçinde yaşayanların samimiyeti her tarafına sirayet etmiş gibidir. Mühre duvar, avluya girişte tahta kapı, söğüt ağacı, sevgiyle duvara sarılan sarmaşıklar, buz gibi zernebat suyu akan çeşme, demli bir çay eşliğinde verandada yapılan sohbetler, nezaketle söylenen sözler, unutulmaz hatıralar ve nemlenen bir çift göz benimkidir işte…

“Bayram Coşkun Bakkaliyesi” ne hoş geldiniz!

Dükkânın önündeyiz, kapıdan içeri adım atar atmaz tatlı dili, güler yüzü ve tipik Van şivesiyle konuşan can dost Bayram Coşkun sizi karşılardı... Burada yok yoktur! İçerisi öyle doludur ki bazen adım atmak mümkün olmayabilir. Zemin ve raflar tıka basa doludur. Hesap ödeyeceğiniz masanın üstü dahi çikolata, çiklet, şeker vs. kutularıyla donatılmış vaziyettedir. Arada bir Bayram ağabey dükkân içinde kaybolur giderdi. Kapı önünde mevsimine göre sebze ve meyvelerin olduğu kasalar sıralıdır. Yaz aylarinda kavun-karpuz, çocuklar için filede plastik futbol topları asılı. olurdu. Ayrıca, siyah lastikleri olan kürsülerde akşamları sohbete gelen dostlar içindi. Bir kenarda duran kırmızı “Bisan” bisiklet ise unutulmazdı…   

Mahalle bakkalları dört bir yanımızı saran hatıralar bırakmıştır…

Dükkân sahibini yetmişli yıllarda Kazım Karabekir Ortaokulu’nda okuyanlar iyi hatırlayacaklardır. Okulun karşısındaki dükkânı babası Musa emiyle beraber işletirlerdi. Teneffüslerde domatesli peynirli ekmek, cam şişede limonata, güzün ayva ve yumuşan alırdık. Bayram Coşkun Van’ın en eski esnaflarından biridir.

“1974’ten beri…”

“Sınce 1974”

Öylesine değiştik ki sanki masala döndü hatıralar, elimizden kaçtı ve gitti güzelim yıllar…

Dükkânın yanındaki sokaktan aşağı inerseniz K. K.Ortaokulu’nun giriş kapısına varırsınız. Sokağın karşı köşesindeki ev Edremitli Seyfettin amcalarındır, akabindeyse Akyıl Cami var. Bakkalın arkasında, evin sokağa bakan penceresinin önündeki küçük boşlukta iğde ağacı vardı. Bu ağaç dallarını duvardan sokağa uzatırdı. Bahar mevsiminde çiçek açar mis gibi kokar, sonbaharda dallarda salınan iğdeleri yoldan geçenler yerdi…

Bayram Coşkun, sabah namazından sonra uyumaz, evlerinin damındaki iki katlı kuş evine çıkar, kuşların yemlerini-sularını verir, sonra dükkânı açar, kapının önünü sular süpürürdü. Kardeşi Yusuf dükkândadır, saat on gibi arkasında sepeti olan kadim dostu bisikletine biner çarşıya gider eksik-gerek ne varsa alır dönerdi.

İkindi sonrası hava serinlemiştir, kuşları çıkarır ve toprak dama yayılan kuşları büyük bir zevkle seyrederken çayını yudumlardı. Doksan-yüz civarında güvercini olurdu. Bunların içinde “süt beyaz, zil siyah, kelebek, taklacı, papaklı” gibi cins kuşlar vardı. Akşama yakın beş-altı tanesi gökyüzüne salınırdı. Saatlerce uçan kuşlar tekrardan geri gelirlerdi. Yakın komşulardan Seyfettin Telli ve Yaşar Cebeci’nin de güvercinleri vardı. Bunların kuşları biri birine karışıp yabancı dama inerse iade etmezlerdi, yani amansız rakiplerdiler!..

Akşam ay doğunca bakkalın civarı cıvıl cıvıl olur ve unutulmaz anlar yaşanırdı. Kanaldan su akmaya başlar, yol sulanır toprak kokusu havayı sarardı. Oyun oynayan çocukların cıvıltıları, dondurma almaya gelen gençler, yatsı namazına giden büyükler, yürüyüşe çıkan anneler ve bakkalın kıyısında oturup sohbet eden dostlarla bu geceler görülmeye değerdi…

Unutamadık…

Ölenlerin makamı a’li olsun, hayatta olanlara sağlık, sıhhat ve afiyet dilerim…

Allah’a emanet olunuz…

Yorumlar 2
Fuat GÜNASLAN 30 Ağustos 2024 14:56

Aziz ve muhterem kardeşim yine çocukluğumuzdan anıları hatırlatarak bizi oldukça duygulandırdın. Neydi o yetmişli yıllarda yaşadıklarımız.Belki de hiç bir çocuk bizim yaşadığımız o tatlı günleri bizimki gibi dolu dolu yaşamamıştır. Sen yine bizi rüyalar aleminde gezdirmeye devam et,emeğine yüreğine sağlık. Allah'a Emanet ol.

İlknur 30 Ağustos 2024 14:43

Zaman ne çabuk geçti. Sanki masala döndü demişsiniz o hatıralar. Gerçekten de masal gibi ismini andığınız büyükler bu masalın kahramanlarımız! Bizi o günlere götürdünüz . Kalemine yüreğine sağlık teşekkür ederiz

Yazarın Diğer Yazıları