Edep ve Şair Nabi
Yunus Türkoğlu
Şanlı tarihimizde edebe misal teşkil eden birçok hadiseye rastlamaktayız. Bunlardan en manidar olanı ise şair Nabi’nin Peygamber Efendimiz’e -sallallahu aleyhi ve sellem- gösterilmesi gereken edep noktasında yazdığı o güzel kasidedir. Bu olay şöyle gelişmiştir:
Şair Nabi, bir kısım devlet erkânıyla birlikte hacca gitmek üzere yola revan olur. Kafile; Medine-i Münevvere’ye yaklaşmıştır, vakit ise gece yarısıdır. Orada konaklarlar ve kafile dinlenmek üzere uykuya dalar. Bu arada Nabi’nin gözüne, Allah Rasülü’ne bir an evvel kavuşmak için uyku girmemektedir. Uyuyan kafilenin içinde bulunan bir paşanın, ayaklarını Ravza-i Mutahhara yönüne uzatmış yatmakta olduğunu görür. Bu hali edebe mugayir bulan Nabi, bu gaflet halini bir türlü kabullenemez ve çok üzülür. Zira Hucurat Süresi’nin3 ve 4. Ayet-i kerimelerini (bkz.) iyice hazmetmiş olan Nabi, gönlünden gelen bir ilhamla o meşhur kasidesini bir anda irticalen söylemeye başlar:
Sakın terk-i edepten kuy-i Mahbub-i Hudadır bu!..
Nazargah-ı ilahidir, makam-ı Mustafadır bu!..
Felekte mah-ı nev Babü’s-Selam‘ın sine-çakidir,
Bunun kandili Cevza matla-i nur-i ziyadır bu!..
Habib-i Kibriya’nın babgahıdır fazilette,
Tefevvuk-kerde-i Arş-ı Cenab-ı Kibriyadır bu!..
Bu hakin pertevinden oldu deycur-i adem zail,
Amadan açtı mevcudat dü çeşmin, tutiyadır bu!...
Müraat-ı edep şartıyla gir Nabi bu dergâha,
Metaf-ı kudsiyandır, busegah-ı enbiyadır bu!..
Bu güzel na’tın açıklaması şöyledir:
“ Burası Allah’ın sevgilisi’nin beldesidir. Burada asla edebi terk etme!.. Cenab-ı Hakk’ın nazar buyurduğu Ravza-i Nebi’dir. Bu gökteki yeni ayın Babü’s-Selam kapısının yüreği yanık aşığıdır. Ayın kandili Cevza yıldızı bile ışığının nurunu O’ndan almaktadır. Burası Allah’ın Sevgilisi’nin ebedi istirahatgahının, türbesinin bulunduğu yerdir ve fazilet bakımından Cenab-ı Hakk’ın Arş’ının bile üstündedir. Bu toprağın ziyasından, yokluğun karanlıkları ortadan kalktı. Bütün yaratılmışların görmeyen gözleri açıldı. Çünkü bu toprak, gözlere şifa veren sürmedir. Ey Nabi! Bu dergâha edebin şartlarına riayet ederek gir! Zira burası, büyük meleklerin etrafında pervane olduğu ve peygamberlerin hürmetine eğilerek öptüğü tavaf yeridir.”
Bu esnada o yüksek rütbeli kişi; Nabi’nin bu kasidesini duyunca, kendisine söylendiğini anlar ve hemen doğrularak ayaklarını Ravza-i Mutahhara yönünden çevirir. Biraz sonra kafile yola koyulur ve sabah ezanına yakın Mescid-i Nebevi’ye varır. Müezzin ezanı okur ve ardından Nabi’nin kasidesini okumaya başlar. Nabi okunan kasidenin kendi kasidesi olduğunu fark edip minarenin kapısına koşar ve müezzine;
“-Allah aşkına! Okuduğun bu kasideyi nereden öğrendin.” Der.
Müezzin;
“- Bu gece rüyamda Peygamber Efendimiz’i- sallallahü aleyhi ve sellem- gördüm. Bana;
“-Ey Müezzin! Kalk, yatma! Benim ümmetimden âşık bir zat benim kabrimi ziyarete geliyor. Muhabbetinden benim için şu kasideyi söylemiştir. İşte bu cümlelerle onu istikbal et (karşıla)!” buyurdular. Bende hemen kalktım ve;
“Peygamber Efendimiz’in iltifatına mazhar olan bu âşık acaba kimdir?” diye düşünerek minareye koştum. Allah Rasülü Efendimiz’in bana öğrettiği gibi okudum.” Der.
Nabi şaşkın bir vaziyette;
“-Peygamber Efendimiz bana; ”Ümmetimden biri” mi dedi?” diyerek sevincinden bayılarak oraya düşer…
İşte Kâinatın Efendisi’ne gösterilen edebin güzel bir numunesi…