Yunus Türkoğlu

Ey Vanlım,  sen bir ömre bedelsin…

Yunus Türkoğlu

SALA

Zeki olduğu çocukluk yıllarından belliydi. Müthiş bir espri, olayları farklı yorumlama ve mükemmel gözlem yeteneği vardı. Okulu fazla sevemedi, çünkü zekâ seviyesi akranlarının bir hayli üzerindeydi. İlk üç sınıf konuları ona göre basitti dört ve beşinci sınıftaki zor problemleri anında çözebiliyordu! Matematik dersini seviyor, coğrafya, tabiat, dünya ülkeleri akarsular, göller-denizler ise ilgi alanına giriyordu. Lise öğreniminden sonra yüksek okul okumadı/okuyamadı, askerlik görevini tamamlayıp ticaret hayatına atıldı…

Birçok esprileri vardı, işte bunlardan bir ikisi; “Ben bu konuda yetersizim, bu konuda beceriksizim vs.” diyen birine “-Kendini tanıyanlara hayranım!” Kendini öven birine ise “Reklamlar başladı!” veya kırıldığı biri olursa hayattayken “sala”sını okurdu…

Şerefiye Mahallesi Santral Sokak’taki evlerindeyiz. Avludaki akasya ağacına çıkıp rahmetli Kafiye teyzenin salasını okumuştu. Bu müthiş bir intikam alma yöntemi, keskin bir zekâ ürünüydü. Belki onun çocuk dünyasında artık o kişilerin yeri yoktu! Ve salasını okuduğu kişilerin barışma önerisine kolay kolay karşılık vermezdi. Şakası yoktu en yakını dahi olsa dinlemez salasını okurdu!..

 EEEH DAYI!..  

Van’da bildiğim çeşitli meyve ağaçları olan muhteşem bir bahçe vardı. Bu bahçe yol üzerindeki tarihi Van evinin arka tarafından uzar giderdi. Sahibi titiz biriydi meyvenin en iyisini yetiştirmeye gayret ederdi. Aslik elmalar, iri mellaki armutlar, bal gibi kaysılar, bağ evinin önündeki asmalarda salınan altın sarısı üzümler, fındık ağacı vs…

Ev sahibi resmi bir kuruluşta görev yapıyordu. Cuma günü sabah işe giderken iki oğluna;”-Okul dönüşü bahçedeki işlerin bir kısmını halledin ki hafta sonu yükümüz ağır olmasın diğer işleri tamamen bitirebilelim!” demiş gitmişti…

Cumartesi sabah kahvaltısını arka bahçe veranda altında yaptıktan sonra keyif çayını içen baba evlatlarına soruyor;

”-Çocuklar verdiğim görevi yerine getirdiniz mi?” cevap yok! Bir daha soruyor, bu defada kaçamak cevaplar alınca sinirleniyor. Belli ki verilen görev yerine getirilmemiş. Başlıyor bunlara saymaya. Bu arada bahçe kapısı açılıyor iki sokak veya iki bahçe ileride oturan yiyen içeri giriyor, selam verip dayısının yanına oturuyor. Çay getiriyorlar, kaldığımız yerden devam ediyoruz misali baba başlıyor;

”-Niye söz dinlemiyorsunuz, kaç kere söyledim! İnsan olana sözü bir kere derler...” yanında oturup çayını yudumlayan yiyen söze giriyor;

 ” -Vilen oğlum, siz dayımı niye üzüyorsunuz? Sabah sabah rahat bir çay içirtmiyorsunuz adama!”

Baba devam ediyor;

”-Yaz geliyor, çalışıp iki gün içinde bahçenin işlerinin büyük bir kısmını bitirecektik… Vilen sizin …. ……”

Yiyen tekrardan söze giriyor;”-Dayımın iyi niyetini suiistimal ediyorsunuz değil mi? Melek gibi babanız var ama siz kıymetini bilmiyor, sözünü dinlemiyorsunuz !” deyince bardak taşıyor!

Baba sinirleniyor; “- Vilen sen yangına körükle gidiyorsun he, gaz verip olayı iyice kızıştırıyorsun, vay seni .....” deyince, yiyeni;

 “-Eeeh dayı sende! Sana iyilikte yaramıyor!” sözü üzerine dayı daha da kızıyor;

”-Senin yapacağın iyiliğinde, seninde! Çabuk gözümün önünden kaybolun, sizi ……. ” Orada bulunanlar kaçışıyorlar, yiyen ayakkabılarını bahçe  kapısının dışında ancak giyebiliyor…

KALORİFERLİ EV

Bir kış günüdür Cumhuriyet Caddesi’nde Rekor mağazasındayız. Vakit akşama yakın dışarıda müthiş soğuk var. Annemle yengem bir şeyler almışlar paketler ellerinde, Ahmet ağabey kasanın başında alınanların ücretini hesaplıyor. Bir anda kapı açılıyor içeriye bir hanımefendi giriyor. Kapıyı kapatmadan onlara doğru yürüyor. Merhum Ahmet ağabey, tatlı dilli, hoşsohbet, espri yapmayı seven biridir. Van şivesini de iyi kullanan esnaflardandı…

 “-Bacım sen kaloriferli evden geldin herhalde? Deyince kadının “Yok vallah sobalı evde oturuyorum” demesini bekler sonrasında güzel bir latife yapardı. Bu sefer öyle olmadı! Yetmişli yıllardayız o dönemlerde merkezde kaloriferli ev yok gibiydi. Tek tük yeni yapılan apartmanlarda olabiliyordu. İçeri giren kadında bunlarda oturanlardan biriymiş meğer!

 “-He vallah kaloriferli evden gelmişim. Çok rahattır alışmışım, kapılar açık, her taraf sıcaktır!” dedi dönüp kapıyı kapattı. Rahmetli annem diyor ki;” Rekor bize baktı biz rekora, hepimiz hafifçe gülümsedik. Söylenecek fazla bir şey yoktu…”

İNEK KAÇTI

Anne, komşu kızının düğününe giderken oğlu Metin’e;”- İkindiden sonra nahır gelince ineği getir ahıra kapat, akşam dönünce sütünü sağarım!” der ve gider. Kurubaş yamaçlarında eğleşen nahır her gün ikindi sonrası Kışla Caddesi’nden gelir yol kıyısındaki tarlaya mahallelinin ineklerini bırakır devam ederdi. Sahipleri beklerler hayvanlarını alır giderlerdi. Metin ineği alır, elinde küçük bir dal parçası eve doğru yürüyorlar. Çok geçmez hayvan huysuzlaşıp başka istikamete doğru gitmeye başlar. Ne yaptıysa baş edemedi, baktı ki iş çıkmaza giriyor, ineği bırakıp telaş içinde koşarak düğün evine gider…   

Kadınlar ayrı bir yerde def çalıp oynuyorlar ”Duvara mıh çakarım, sen sallan ben bakarım!” Metin kapıyı açınca annesinin oynadığını görür “-Ana ana, sen oyna, oyna inek kaçtı!” Sözü üzerine, düğün evindeki tüm davetliler kahkahayla gülmeye başlamışlar…

Ey Vanlım, sen bir ömre bedelsin!..

Selam ve dua ile…

Yazarın Diğer Yazıları