Yunus Türkoğlu

Mimar Sinan ve Süleymaniye Camii

Yunus Türkoğlu

1490’ların başında Kayseri’nin Kesi nahiyesine bağlı Ağırnas köyünde doğan Mimar Sinan, bir devşirme olarak yeniçeri ocağına girer. Yavuz Sultan Selim’in saltanat yıllarına rastlayan bu dönemde asker olarak çeşitli seferlere katılır. Gittiği yerlerde hendese ve mimarlık öğrenir. Kanuni’nin Karabağ seferi sırasında Prut Nehri üzerinde ilk köprüsünü inşa eder. Zamanla bu yetenek ve başarısı iyice belirginleşir. İstanbul’daki inşa ettiği ilk bina Karagümrük’teki Üçbaş Mescidi’dir. 1538’de ordudan ayrılınca başmimarlığa atanır. Bu tarihten itibaren 50 yıl boyunca başmimar olarak görev yapar. Dünyanın en büyük imparatorluklarından birinin en parlak döneminin en büyük temsilcilerinden biri olur. Üç kıtaya yayılmış Osmanlı topraklarına inci gibi eserler serpiştirir. Zarafeti ve asırlara meydan okuyan azametiyle mühür gibi kazınan birbirinden değerli 477 eser onun imzasını taşır. Bu eserlerden 328 kadarı İstanbul ve civarındadır…

Sinan, Anadolu Türk mimarisinde klasik çağın temsilcisi olduğu gibi dünya mimarlık tarihinin de en büyük ustalarından biridir. Taşa ruh, yapıya can veren aşk ve gönül adamıdır. Hayatı geride bıraktığı eserler, eserlerindeki incelik ve inşasında yaşananlar herkesin ibret ve hayranlık duyacağı manzumeler barındırır…

Sinan, uzun meslek hayatını çıraklık, kalfalık ve ustalık olarak tanımladığı üç kısma ayırır. Çıraklık döneminin en önemli eseri Şehzade Camii’dir.

Kalfalık döneminin simgesi ise Süleymaniye Külliyesidir. Bu külliyenin yer tespiti ve yapımında ilginç bir rüyadan bahsedilir.

Rivayete göre Kanuni Sultan Süleyman, muhteşem dönemini simgeleyecek büyük bir cami yaptırmak ister. Bu istekle yanıp tutuştuğu günlerden birinde bir rüya görür. Rüyada Kâinatın Efendisi önde yürümekte, Sultan Süleyman bir gölge gibi onu izlemektedir. İstanbul sokaklarını dolaşarak Haliç ve Boğaziçi’ne yukarıdan bakan bir tepeye gelirler. Peygamber Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellam) “Yapacağın cami bu tepede olsun” der. Sonra da, “Minberi burada, mihrabı burada olsun” diyerek arazi üzerinde iki noktayı işaret eder…

Sultan Süleyman bu rüyadan çok etkilenir ve rüyanın sabahında Mimar Sinan’ı yanına çağırır birlikte rüyada gösterilen yere giderler: Buraya cami ve bir de külliye yapacaksın. Aldığı emir üzerine yüzünde gülücükler açan Sinan;”Sultanım caminin mihrabı burada, minbere burada olsun” der. Sultan Süleyman’ın şaşırdığını görünce, “Dünkü rüyanızda bende bir adım gerinizden geliyordum”

O günden sonra hızla çalışmalar başlar. Sinan yaklaşık 70 dönüm arazi üzerinde uzun ve titiz araştırmalar yapıp, binayı projelendirir. Ünlü gezginimiz Evliya Çelebini anlattığına göre temel atıldıktan sonra zeminin oturması için tam altı yıl beklenir.

Bu teknik gecikme İran tarafından yanlış anlaşılacak ve Osmanlıların parasızlıktan dolayı inşaatı bitiremediği yönünde dedikodular başlayacaktı. İran şahı Tahmasb; ”Duydum ki Osmanlı parasızlık yüzünden mabed inşaatını bitiremiyormuş” diye başlayan bir mektup yazıp, mektupla birlikte bir sandık dolusu mücevher gönderir.

Şahın gönderdiği hediye kabul edilir. Sandık dolusu yakutlar ezilir, altınlar eritilir ve o esnada inşaatı devam eden kıble istikametindeki sol uzun minarenin harcına katılır.

Bugün bile, güneşi arkadan aldığı vakitlerde pırıl pırıl parlayan bu minareye “mücevher minaresi” denilmesi bundandır.

Süleymaniye Külliyesinin yapımı sadece İslam âleminde değil Hıristiyan dünyasında büyük ilgi ile takip edilmektedir. “Osmanlılar, Ayasofya’dan daha büyük bir mabet inşa ediyorlar” haberini alan Vatikan, kocaman bir mermer blok içine, dışarıdan belli olmayacak şekilde demirden bir haç döktürüp” Mabediniz için hediyemizdir” diyerek İstanbul’a yollar.

Daha yola çıkmadan hediyenin mahiyetinden haberdar olan Sultan Süleyman, mermer bloğu doğruca Mimar Sinan’a gönderir. Mermer blok ikiye bölünüp içindeki haç iki parça halinde ortaya çıkarılır. Parçaların her biri, dış avludan iç avluya geçen iki kapının giriş kısmında yere yerleştirilir. Daha sonra Vatikan’a haber gönderilir.

 “Hediyenizi kabul edip, en doğru yere yerleştirdik!”

Vatikan’ın bu hediyesi gömüldüğü yerde aynen durmaktadır. Yolunuz Süleymaniye’ye düşer de, iç avlu giriş kısımlarındaki yerlere dikkatlice bakarsanız iyice aşınmasına rağmen gömülü olan haçları hala görebilirsiniz…

İnşası 7 sene sürüp 1557 yılında tamamlanan Süleymaniye Camii, hem kapladığı alan, hem kullanılan mimari yenilikler hem de kubbe genişliği ve yüksekliği bakımından Ayasofya’yı geride bırakan muhteşem bir eserdir.

Cami içindeki ölçüler ve yapı blokları arasındaki mesafeler hesaplandığında Süleymaniye Camii’nin bir mimarlık harikası olduğu görülür. Öyle ki, cami içindeki tüm mesafelerin ebcet hesabı ile “Allah” isminin katları olduğu, minare yüksekliği, kubbe çapı, uzunluk ve açılar orantılandığında “Pi” sayısı ya da dünya ekseninin eğim açısı olan 23 rakamı ortaya çıkar. Üstelik yüzyıllar içinde yaşanan onca depremden hasar görmeden çıkması Sinan’ın ustalığının en büyük göstergesidir…

Sinan’ın ustalık eseri serhat şehri Edirne’de inşa ettiği Selimiye Camii’dir ve buda sanatının zirvesidir…

Derler ki; 1960’lı yıllarda Selimiye Camii’ni inceleyen Japon bilim adamları, minarelerin çok özel bir raylı sistem üzerine oturtulduğunu ve her yöne 5 derece yatabildiğini tespit etmiş, bugün gökdelenlerin yapımında kullandıkları sistemi Sinan’dan öğrenmişlerdir…

Yine derler ki; Almanlar, meclis binaları önünde bulunan küre şeklindeki yapıda kullanılan sarmal labirenti, Selimiye Camii’nin minarelerinden kopya ettiler. Malum Selimiye Camii’nin bir minaresine üç ayrı kapıdan girilir ve aynı anda minareye çıkan üç kişi birbirlerini görmeden şerefelere ulaşır…

Yorumlar 2
Yasin eser 05 Temmuz 2024 19:42

Gerçekten istifadeli bir yazı olmuş, kaleminize sağlık hocam.

Uğur deniz 01 Temmuz 2024 20:32

Bu muhteşem insanı mimarların şahını ,çok muhteşem bir şekilde anlatmışsın dayıcım helal sana ,maşallah,Allah kalemine zeval vermesin ellerinden öperim saygılar.

Yazarın Diğer Yazıları