
Ne oldu bize! - İnsana dair…
Yunus Türkoğlu
Nedir bu kıymetsiz, ehemmiyetsiz dünyada ki keşmekeş? Huzursuzluk, gerginlik, asabiyet, emniyetsizlik her yerde kol geziyor. Doktor sinirli, hasta sinirli, millet sinirli, milletvekili sinirli, herkesin yüzü sirke satıyor. Yaşadığımız gezegene sığmıyoruz. Şehirlerde nüfus patlaması var ve bu dünyaya ağır gelmektedir. Tıptaki gelişmeler insan ömrünü uzattı, iyi beslenmeye, daha rahat yaşamaya başladı. Maddiyat artarken maneviyat azaldı! İnsanın değeri düştü maddenin değeri haddinden fazla yükseldi…
Köyden şehre akın başladı. İnsanlar oradan oraya çok gidip gelmeye başladı. Artık ülkelerarası seyahatler olağanlaştı. Doğduğu yerde yaşayıp ölen kitleler azaldı. Herkes bir yerlere gitmeye heves ediyor. Her sahada trafik baş döndürücü bir hal almış durumda…
Sadece birkaç yıl arayla Türkiye’yi veya dünyanın herhangi bir ülkesini gezenler, her gidişlerinde daha kalabalık, daha hareketli, daha çok bina ve araçla karşılaşıyorlar. Yukarıda değindim ya, stres denilen asabiyetle insanlar gergin ve mutsuz. Hoşgörü, kanaat ve tevekkül mevhumlarını unuttuk. Artık hayattan az ümitli olan, daha çok kazanmak isteyen kitleler var…
Çare nedir? Diyecek olursak: İman, yani manevi değerlere dönüştür. İnsanlığın büyük dertlerine çözümler ancak böyle mümkündür. Aksi takdirde şehirden şehre anında sıçrayan huzursuzlukların oluşturduğu girdap içinde dönüp duracağız…
Kadın cinayetleri ve trafikte yaşanan tartışmalar ve korkunç vakalar, cinayetler, trafik kazaları… İstenmeyen binlerce olay toplum huzurunu yok etti. İçimizi acıtıyor!
Bize ne oldu? Bu gidiş nereye?
Baksanıza o sert tabiatlı Hazret-i Ömer’in (radiyallahu anh) çağlara ışık tutacak hilmine:
İyas bin Seleme babasından şöyle nakleder;
Hazret-i Ömer çarşıya uğradı. Elinde bir kamçı vardı. Kamçıyı bana doğru sallayarak;
“-Ortada durma yolu aç!” dedi. Kamçı elbisemin ucuna geldi. Ertesi sene tekrar karşılaşınca bana:
”- Seleme, hacca gitmek ister misin?” diye sordu.
“-Evet” deyince elimden tutup beni evine götürdü. Bana içinde 600 dirhem olan bir kese verdi ve,
“-Bunları hac yolunda kullanırsın. Şunu bil ki bunlar sana salladığım kamçıya karşılıktır.” dedi.
Ben;
“-Ey Müminlerin Emiri! Bahsettiğin kamçı meselesini hatırlayamadım!” dedi.
O da;
”-Bende hiç unutamadım!” dedi
Demek ki;
Takva ve vera sahibi bir insan, daima kul hakkı endişesiyle yaşamalıdır…
İNSANA DAİR…
“ İnsan bir damla kan, bin bir endişedir…” ( Şadi Şirazi)
İnsan bu; üzülürse sevinir, ayrılırsa kavuşur, bunalırsa ferahlar, hastalanınca iyileşir. Dara düşerse aydınlığa çıkar, yükü ağır gelirse mutlaka bir gün hafifler ve kapanan kapılar yeniden açılır…
Değer verince değişmeyen insanlara ihtiyacımız var!
Sözlerinde ölçülü ve tutarlı ol, bir sözünle kırdığın kalbi, bin bir sözünle yapamazsın…
Anne ve baba rızası; dünyada huzur ve bereket, ahrette ise cennetin anahtarıdır.
Sabret, acele etme, Rabbin her şeyi yoluna koyacak.
Akşam olunca sabahı, sabah olunca akşamı bekleme. Yapacağın hayırlı işleri hemen yap ve her an için ölüme hazır ol… İyi şeyler düşün, iyilik yap, ölmek istemeyeceğin mekânlarda bulunma…
En yakın dostunla dahi aranızda mesafe olsun.
Kimseyi değiştirmeye çalışmayın, isteyen zaten değişir, gelişir.
Yalan söyleyen ve kendini öven insana asla selam vermeyin…
Canlıların tümüne ve yaşlılara hürmet edin.
Sonuç:
“Üzülme, çünkü Allah bizimle beraber…” (Tevbe-40)
Selam ve dua ile…