Şairin dili
Yunus Türkoğlu
Dil, bir millete ait kültür değerlerinin en önemlisidir. Dil milletlerin adeta hafızasıdır. Meydana getirilen her ne varsa muhafaza edilip sonraki nesillere aktaran odur. Dil, toplum hayatı ve içinde bulunduğu şartlarla irtibat halindedir…
Dil, zihnimizde tasarladığımız manaların ses düzeyindeki sembolüdür. Zihinde olmayan bir mananın dilde karşılığı olmaz. Lisanın zenginliği tanıdığı varlıklarla orantılıdır. Dünyada ne kadar varlık tanımışsak onları ifade için bir kelimeye ihtiyacımız vardır. Dile yansıyan her şey toplumun özelliklerini gösterir. Başta gelen atasözleri, sıkça kullandığımız deyimler ve şiirlerdir. İnanç, hayat tarzı, düşünce biçimleri, medeni seviye, tepkiler vs. konuşulan dil ile doğru orantılıdır…
Bir dili konuşan toplum ve fertlerin başka milletlerle olan münasebetleri, hayat şartları, ilmi gelişmeler dil üzerinde etkili olur. Unutulan kelimelerin yerine yenisi gelebilir, bazı kelimelerin manası değişebilir veya anlam genişlemesi-daralması olabilir. Bunun dışarıdan müdahaleyle değil tabi seyri içinde olması lazımdır.
Seksenli yıllarda siyasi iktidarların tesiriyle, özellikle eğitimde hiç bilinmeyen kelimeler(uydurukça) icat edilmiş ve kargaşaya yol açmıştı. Yine o yıllarda 100. Yıl Üniversitesi’nde öğrenciydik. Ders esnasında “şart” yerine dalgınlıkla “koşul” kelimesini kullanmıştım. Değerli Tarih hocamız Dr. Bekir Koçlar beni sert bir dille uyarmıştı. Okulu bitirince “Yeterlilik İmtihanı” vardı, girdik ve uydurukça kelimeler bizi epeyce zorladı. Ve her şeye rağmen günümüzde Türkçenin tabii seyri içinde akışına devam ediyor olması sevindiricidir…
Toplumun ferdi olan şairler, o toplumun dilini kullanmak zorundadır. Yazdığını okuyanlar anlamalı ve edebi zevk almalıdır. Burada kastettiğim yöresel ağızla yazılan şiirler değildir. Van şivesiyle yazılan şiirleri pek şık bulmadığımı da ifade etmek istiyorum. Ses uyuşmazlığından dolayı kavram kargaşasının meydana geldiğini düşünüyorum!..
Şair ve yazarlar dilin gelişimine katkıda bulunan kişilerdir. Şair, kelimeleri özenle seçmeli ve uygun şekilde ipe dizer gibi tertiple işlemelidir. Dili; akıcı, anlaşılır ve duru olmalıdır. “Şair olanlar, şiirlerini lütfen ya hece ya aruz vezniyle yazsınlar!” Edebi sanatları (teşbih-mecaz-kinaye-tevriye vs.) yerli yerinde kullanarak sözde tesir oluşturmalıdır. Fakat bunu kullanırken yerinde ve dozajında olmasına dikkat etmelidir. Sözler çok abartılmadan samimiyetle kullanılmalıdır. Edebi sanatları tek başına kullanmak sözün şiir olmasına kâfi gelmez. Şiirdeki şartlar bellidir!..
Şiirin alelade bir üslupla söylenmesi unutulmaya mahkûmdur, çünkü hafıza onu kodlayamaz. Fakat mazmun söyleyişteki ustalıkla dikkati çeken şiirler hafızaya nakşedilir.
Günümüzde bilgi teknolojileri alanındaki gelişmeler dilimiz üzerinde adeta müstevli etkisi yapıyor. Bunun için genç şairlerin dil eğitimi üzerinde titizlenmeleri gereklidir.
Şiir yazmak ayrı bir sanattır. Sözü süsleyip, şifreleyip yani mazmun bir halde söylemek maharettir, herkes yapamaz. Şiirde ifade edilen her mana bin düşünülüp bir söylenmelidir. Akla mantığa uymayan, içi boş ve gereksiz sözler kullanılmamalıdır. Sözler derin ve manalı olmalı, ufuk vermelidir.
Şair belagat sahibi olmalı, kelimeleri evirip-çevirip yerinde kullanmalıdır. Şair, söz söylemeyi bilen kimsedir vesselam…
Fuzuli’nin Su Kasidesi’nin bir beyitiyle bitirelim:
Yumn-i na’tinden Güher olmuş Fuzuli sözleri
Ebr-i Nisan’dan dönen tek lü’lü-i şeh-vare su
(Seni övmenin bereketinden dolayı Fuzuli’nin alelade (sıradan) sözleri, Nisan bulutundan düşüp iri inciye dönen su damlası gibi, birer inci olmuştur.)
Allah’a ısmarladık…