
Sizden fazla veren var!- Yenikapı
Yunus Türkoğlu
Üçüncü İslam halifesi Osman Bin Affan –radiyallahu anh- Fil Vak’ası’dan altı sene sonra Taif’te doğdu. Ticaretle meşgul oldu. İlk Müslümanlardandır. Bu kararı sebebiyle amcası tarafından çeşitli zorbalıklara maruz kaldıysa da imanından taviz vermedi. Önce Habeşistan’a sonra Medine’ye hicret etti. Vahiy kâtiplerinden olan Hz. Osman, aynı zamanda Camiu’l-Kuran yani Kur’an-ı Kerim’i toplayan halifedir…
Hazret-i Osman, asiler tarafından 17 Haziran 656 Cuma günü Medine’de şehit edildi. Kabri, Cennetü’l-Baki’dedir…
Hazret-i Ebubekir’in halifeliği sırasında Medine’de büyük bir kıtlık baş göstermişti. İnsanlar ekmek yapmak için bir buğday tanesini dahi bulamaz olmuşlardı. Bu durumu gören Medineli tüccarlar, ellerindeki bütün parayı buğdaya yatırmışlardı.
Hazret-i Osman da bu arada Şam’a bir ticaret kervanı gönderdi. Oradan yüz deve yükü buğday satın alarak Medine’ye getirdi. Bu miktar halkın buğday ihtiyacını büyük ölçüde karşılayabilirdi.
Bazı tüccarlar derhal Hazret-i Osman’a müracaat ederek Şam’dan getirdiği buğdayı satın almak istediler. Ölçeğine 4 dirhem veriyorlardı. Fakat Hazret-i Osman, onların verdiği fiyatı az buldu;
“-Sizden fazla veren var!” dedi ve buğdayını hiç kimseye satmak istemedi. Bu durumda tacirler teklif ettikleri fiyatı artırdılar. Fakat yine;
“-Sizden fazla veren var!” cevabını aldılar. Nihayet buğdayın ölçeğine 7 dirhem vermeye bile razı oldular. Bu, verebilecekleri en son ve en yüksek fiyattı. Fakat Hazret-i Osman’ın ağzından;
“-Sizden fazla veren var!” sözünden başka bir şey çıkmıyordu.
Bazıları onun bu tavrını, fırsat düşkünlüğüne ve çok kazanma hırsına bağlıyordu. İnsanlar şiddetli bir kıtlık ve ihtiyaç içinde kıvranırken, onun böyle davranmasını kendisine hiç yakıştıramıyorlardı.
Nihayet Hazret-i Ebubekir’i de yanlarına alarak hep birlikte Hazret-i Osman’ın yanına vardılar. Ebubekir -radiyallahu anh- tacirlerin anlattığı şeyleri Hazret-i Osman’a söyledi. Ondan, niçin buğdayı verilen fiyata satmadığını sordu. Hazreti Osman’ın bu suale cevabı hayranlık vericiydi;
“-Ey Resulullah’ın halifesi! Bunlar benim bir ölçek buğdayımı 7 dirheme satın almak istiyorlar. Yani, bire 7 veriyorlar. Hâlbuki ben onu bire 700 veren birine satmak istiyorum. Yüce Allah, her bir iyiliğe karşılık 700’e kadar ecir ve mükâfat vereceğini va’detmiyor mu?” Böyle karlı bir ticaret varken, ben ne diye malımı onlara satayım?”
Hazret-i Osman bundan sonra yüz deve yükü buğdayının hepsini Medine halkına sadaka olarak dağıttı. Fakir ve yoksulların yüzünü güldürdü. Yüz deveyi de kurban etti. Ebubekir-i Sıddık- radiyallahu anh- buna çok sevindi. Kalkıp Hazret-i Osman’ı tebrik etti…
YENİKAPI
Sultan 4. Murad Han, 27 Temmuz 1612’de İstanbul’da dünyaya geldi. 8 Şubat 1640’ta vefat etti. Kabri, Sultanahmet Türbesi’ndedir.
Sultan 4. Murad Han, uyguladığı içki ve afyon yasaklarıyla tanınır. Ancak onun büyücülere, falcılara ve remilcilere karşı açtığı savaştan pek bahsedilmez. Sultan bu meslekleri icra edenlerin amansız takipçisiydi.
Rivayete göre bir yaz günü yanına saraydan bir adamını da alarak tebdil-i kıyafet dışarı çıkarlar. Üsküdar’a geçmek üzere Sirkeci’den dolmuş kayıklardan birine binerler. Denizin ortasına geldiklerinde Padişah’ın işareti üzerine yanındaki adamı; çubuğunu çıkarıp, tütün sarmaya başlar. Dolmuş kayığında bulunan diğer müşteriler endişelenir. Kayıkta remil atmada, büyü yapmada şöhreti İstanbul’u sarmış Kuzey Afrikalı biri de vardı. Onların endişelerini gidermek maksadıyla der ki;
“-Nice telaş edersiniz!?. Padişah şimdi haremde uykudadır.”
Bu sözü herkesi rahatlatır.
4. Murad;
“-Bunu nice bilirsin?” diye sorunca Mağribli büyücü hemen koynundan bir kâğıt çıkarıp remil atmaya başlar. Fakat az sonra saçları, sakalı diken gibi olur ve;
“-Aman bre medet! Padişah derya üzeredir! Bize pek yakındır!” diye kıvranmaya başlar. Tabi, bu söz üzerine herkesi bir korku bir titreme alır. Bunun üzerine 4. Murad kimliğini açık ederek;
“-Be hey nadan! Şimdi kafacığını nasıl kurtaracaksın?” diye gürler ve kayıkçılara da;
“-Tez çevirin İstanbul’a!” diye emreder.
Kayıktakiler can kaygısına düşerken Sultan büyücüye döner ve der ki:
“-Doğrusu senin remilde bu kadar isabetli kondurmana şaştım. Hayatını bir şartla bağışlarım. Bil bakalım, şimdi ben İstanbul’a vardığımda şehre hangi kapıdan gireceğim?”
Mağribi titreyerek;
“-Ferman sultanımındır!” deyip remilini bir kâğıda döker, hangi kapıdan gireceğini bir kağıda yazıp, kağıdı katlayıp padişah’a verir. Sultan kâğıdı açmadan kuşağına sokar. İstanbul surlarının önüne gelir, Haliç’ten ta Yedikule’ye kadar olan kapıların hiç birisine yanaşmayıp bugünkü Sandıkburnu denilen tarafa gelir. O taraflarda surlarda hiçbir kapı bulunmadığından kayıkta ayağa kalkıp gür bir sada ile sur muhafızlarına seslenir Koşup gelen muhafızlara kendisini tanıtarak derhal lazım gelen alet ve edevat ile şurada ufak bir kapı açılmasını emreder. Surun bedeninde hemen bir kapı açılır. Padişah açılan bu kapıdan şehre girer. Böylece 4. Murad, her ihtimale karşı şehrin bilinen hiçbir kapısından girmemiştir. Kapıdan geçip kuşağına el atıp da kâğıda bakınca bu sefer kendisi donakalır. Çünkü kâğıtta;
“-Padişahım, açtığınız yeni kapı hayırlı olsun.” Yazmaktadır. Bu feraseti takdir eden 4. Murad arkada akıbetini beklemekte olan Mağribi’ye dönüp;
“-Hayatını bu sefer bu yaman bilgine bağışladım.” der. İşte bu günkü Yenikapı semti ismini bu menkıbeden almıştır.