Yunus Türkoğlu

Sonbaharın suçu ne?

Yunus Türkoğlu

Sanki bir yarış halindedir haftalar, aylar ve yıllar; hepsi birer birer eriyor avuçlarımızda. Sonbahar geldi gökyüzü takındı beyazdan bir duvak, serçeler telaşlı ve neşeden uzaklar. Bak dallara veda ediyor sarı sarı yapraklar, bak mevsim yine güze döndü, eylül-ekim-kasım... Söyle günlerin suçu ne?

“Eylül’ü kırk yaşına benzetirim, hala her şey yaz gibi ama kışın gelmesi de yaklaşmıştır!” Yaşadığımız hayat bir yolculuk misali; biz onu yavaşlatmaya çalışırken bitiveriyor. Zaman dediğin, avuçlarımızda ince kum tanesi, her an dökülüyor, durdurmaya çalıştıkça daha da hızlanıyor.

Evet, bu hayat çok narin, çok kısa ve çok aldatıcıdır! Bir tebessümün ardında gizlenmiş hüzünler, yaşanmamış hayallerin kırıklığı var. Çocukluğumuzda yaşadığımız sonbaharlar en kıymetli anlarımızdı fark edemedik. Ne kadar uğraşsak da bir daha geri gelmez, hayatın sahte olan güvenine inandık…

Şimdi geriye dönüp baktığımızda, eksik kalmış cümleler, murada ermemiş sevdalar ve gerçekleşmemiş hayallerle dolu bir hikâye bulacağız belki de… İnsanın heybesi yüreğidir, heybende ne birikiyor ona bak. Sermayen nedir? İnsan gönlündekilerden ibarettir. İşte gönlünün orta yerine nadide bir sonbahar mevsimi bırakıyorum ve her şeyin gönlünce olmasını diliyorum…

Öyle bir sonbahar yaşa ki, hayvan dahi olsa gönlünü kırma, incitme, çiçekleri ezme çünkü bu mevsimin sayfası kapatılınca bir daha açılmayacak…

Yağmur yağınca kaldır çiçekli perdeleri ve seslen; yağan yağmur, şoratanlardan akan su, esen rüzgâr, ağaçlar, kuşlar size selam olsun deyiver… 

Bu sonbaharın geçmişin dertlerine, geleceğinde endişelerine mağlup olmamasını diliyorum. Herkes geçecek bu mevsimden lakin gülerek, severek veya acılar çekerek… Ama herkes geçecek bir şekilde işte… Sonbahar biterken bıraktıklarımız kalacak geriye, asıl mesele güzel şeyler bırakabilmektir…

Yağmurlar yağsın, Akköprü Mahallesi’nin bahçelerinden yayılsın kuş sesleri, sarı renkler kaplasın kırları. Çatak’ta cevizler toplansın, Saray’da içli sevdalar. Ayaz sabahlar güllerin gamzesine seherle şebnem döksün ve soğuk rüzgârlar sevgiyle sarsın ovaları, yaylaları, dağları… Ve gönlüne sevda dolsun, kapansın derin yaralar…  

Van’dan Edremit’e gelip Karayolları kampının önünden geçerek sahil boyunca batıya doğru ilerlediğinizde virajın ağzına geldiğinizde sol tarafta ağaçlar arasından ince bir yol yukarı doğru kıvrılıp giderdi. Bu yolu tırmanıp tepeye çıkınca sol tarafta ağaçlıklar arasına gizlenmiş mütevazı bir evimiz vardı. Şehrin gürültüsü ve kalabalıkların hengâmesinden uzak, bahçesinde envai renk çiçekler, aslik elma, beyaz kiraz ve ceviz ağaçlarının olduğu bir dünya… Bir tarafta merhum Saadet teyze, Koçak Bayramoğlu, bir tarafta merhum Yaşar Baydaş bir tarafta ise Abbas Güngör’ün evi vardı. Ne güzel komşulardı onlar! Sevgi ve hasretle yâd ediyorum...

Yaz boyunca ikindi sonraları denize girme alışkanlığım ekim ayının yirmisi veya sonuna kadar devam ederdi. Bu ayda havaların iyice soğumasına rağmen her gün okul dönüşü saat üç buçuk-dört gibi aşağıya iner suya girerdim. Yosun tutmuş kayalıkların üzerinden serin sulara kendimi bırakır zirvesi beyaza bürünmüş Süphan Dağı’na doğru kulaç atardım. Öğünmek gibi olmasın ama eş-dost, arkadaşlar iyi yüzdüğümü söylerler. Lacivert sularda Yunus balığı gibi kayarken insan bir an için her şeyi unutabiliyor…   

Epeyce gittikten sonra dönerdim. Bu defa yüzüm sahile doğrudur. Gevaş ve Çatak Belediyesi otobüslerinin geçme vaktidir. Otobüs camlarından bana bakanların “bu kişi çılgın mı, maceracı veya aklından zoru mu var!” diye düşündüklerini hissederdim… Belki de haklıydılar, havalar soğumuş kışlıklar giyilmiş, odun-kömür alınmış, sobalar kurulmuştu. Van’da Ekim 20 dendi mi sobalar yanmaya başlardı. Yağmurlar başlar dağların zirveleri beyaza bürünür ve eşsiz manzaralar kendini gösterirdi. Kısacası kış mevsimi;” kapıyı açın, geliyorum!” derdi. Bu havada denize girmek pek akıl karı değildi! Ben ne çılgındım nede maceracı, sadece Vangölü’ne âşıktım ve kopamazdım!

Sonbaharın suçu ne?..

Sonbahar hüzün ve veda mevsimidir. Baharda yemyeşil olan yaprakların bir kısmı sarıya bir kısmı ise alev rengine dönmüştür ve dallara veda ederler. Sonbahar nakışları insan ruhunun orta yerine bir avuç huzur bırakır aslında. Sonbahar berrak sevgilerin bestesidir. Sonbahar aşk kokulu hatıraların ötesidir.

Selam ve dua ile…

Yorumlar 2
Şahbettin Uluat 09 Ekim 2024 15:04

Her mevsim ayrı duygular uyandırır, ayrı düşünceleri tetikler. Güzel yazında onların yanında tadına doyulmayan anıların da olması ne güzel. Hayvanları dahi incitmeme, çiçekleri ezmeme önerilerin ne güzel, geçmişte yaz boyu denize girmiş olmaların ne güzel. Yüreğine, eline sağlık.

Fuat GÜNASLAN 07 Ekim 2024 15:20

Emeğine yüreğine sağlık Aziz Ve Muhterem kardeşim. Her mevsimin kendine göre özellikleri ve güzellikleri vardı.Biz çocukluğumuzda bu güzellikleri doyasıya yaşadık. Sonbahar mevsiminde de öyle.... Bu mevsimde bardaktan boşanırcasına yağan yağmurdan herkes bir şekilde kaçarken biz bahçelerde dolaşır kirlenmelere bile aldırış etmezdik. Her mevsimin kendine özgü oyunları vardı yağmur çamur soğuk sıcak demeden oynar gözümüz oyundan başka birşey görmezdi. Kısacası gitti gelmez o günler saygılarımla.

Yazarın Diğer Yazıları