Türkçemiz ve Risale-i Nur Külliyatı
Yunus Türkoğlu
Bizim bugün en büyük meselemiz, en büyük problemimiz Türkçeyi en iyi şekilde ve verimli kullanamama meselesidir. Günlük hayatımızda üç yüz-üç yüz elli kelime ile konuşuyoruz, belki daha az. Bir uzman binde beşe tekabül eden sayılardan bahsediyor. Bu sayılar çok yetersizdir ve normal şartlarda on katı olması gerekiyor. MEB’e göre (seksenli yıllarda) bir insan günlük hayatında ortalama olarak 1000-3000 kelime kullanarak konuşur. Kişinin eğitim seviyesi yükseldikçe kullandığı kelime sayısı artar. Bu eskilerde kaldı gün geçtikçe günlük hayatta kullandığımız kelime sayısı düşmektedir!
Okumayı sevmiyoruz, edebiyata ilgi duymuyoruz. Dünyanın en zengin dillerinden biri olma özelliğine sahip olan Türkçeyi nüfusun büyük bir bölümü gerçek anlamda bilmiyor. Dilimizin daha iyi kullanılabilmesi ve kelime sayısının artırılması işine ilkokuldan başlamak zorundayız. İlkokulda öğrenci gayet iyi Ortaokulda vasat fakat liseye gelince duraklıyor. Çünkü ilkokuldan sonra kelime hazinesi yerinde sayıyor. Üniversite mezunlarının bile kelime sayısı yetersiz olduğu için ifade yeteneği oldukça zayıftır ve buna bağlı olarak dilekçe yazmakta dahi zorlanmaktadırlar. 1930’larda liselerde okutulan edebiyat dersi konuları günümüzün yüksek lisans seviyesindedir.
Çare nedir diyecek olursak tabi ki okumak, daha çok fikir kitaplarını okumak. Genç nesil başta olmak üzere Risale-i Nur Külliyatı okumayı herkese tavsiye ediyorum. Okuyorum fakat anlayamıyorum diyenler var. Sebep kelime sayısının az olmasındandır. Külliyatı okuyanların İslami, ilmi ve edebi kelime sayısı, kelime hazinesi zenginleşiyor. Kavramlar zihni geliştiriyor, anlama kapasitesi artıyor. Sözü fazla uzatmadan Risale-i Nur Külliyatından bir bölüm nakletmeye çalışacağım. Bakın bu mükemmel ve muhteşem ifadeleri okudukca hayran olacaksınız, belki de defaten okuma ihtiyacı hissedecekziniz…
Şualar, İkinci Şua. (sayfa 29)
Herşeyde, hususan zihayat masnulardaki hilkat fevkalade san’atkarane olmakla beraber, bir çekirdek bir meyvenin ve bir meyve bir ağacın ve bir ağaç bir nev’in ve bir nev’ bir kâinatın küçük bir numunesi, bir misal musağğarası, bir muhtasar fihristesi, bir mücmel haritası, bir manesi çekirdeği ve ilmi dusturlar ile ve hikmet mizanları ile kâinatın süzülmüş, sağılmış, toplanmış birer cami’ noktası ve mayelik birer katresi olduğundan, onlardan birini icat eden zat, herhalde bütün kâinatı icat eden aynı zattır. Evet, bir kavun çekirdeğini halk eden Zat, bilbedahe kavunu halk edendir; ondan başkası olamaz ve olması muhal ve imkânsızdır.
Evet, bakıyoruz, görüyoruz ki, kanda herbir zerre o kadar muntazam ve çok vazifeleri görüyor ki, yıldızlardan geri kalmıyor. Ve kanda bulunan herbir küreyvat-ı hamra ve beyza, o derece şuurkarane, cesed için muhafaza ve iaşe hususunda öyle işler görüyor ki, en mükemmel erzak memurlarından ve muhafaza askerlerinden daha mükemmeldir.
Ve cisimdeki hüceyrelerinin herbirisi, o derece muntazam muemalata ve varidat ve sarfiyata mazhardır ki, en mükemmel bir cesedden ve bir saraydan daha mükemmel idare edilir.
Ve hayvanatın ve nebatatın herbir ferdi, yüzünde öyle bir sikkeyi ve içinde ve sinesinde öyle bir makineyi taşıyor ki, bütün hayvanları ve nebatları icad eden bir Zat, ancak o sikkeyi o yüzde ve makineyi o sine içinde yapabilir.
Ve zihayattan herbir nev’, o derece zemin yüzünde muntazaman yayılmış ve sair nevilere münasebattarane karışmış ki, bütün o envaı birden icad, idare, tedbir, terbiye etmeyen ve zemin yüzünü örten ve dört yüz bin nebatı ve hayvanı olan atkı ipleriyle dokunan gayet nakışlı ve san’atlı hayattar bir haliçeyi necs ve icad edemeyen, o tek nev’i icad ve idare edemez.
Daha bunlara başka şeyler kıyas edilse, anlaşılır ki, kâinat mecmuası, halk ve icad cihetinde tecezzi kabul etmez bir külldür ve tedbir ve rububiyet cihetinde inkısamı imkânsız ve küllidir.
Selam ve dua ile…