Yunus Türkoğlu

Van'da kış geceleri

Yunus Türkoğlu

Toprakkale sırtlarından bir akşamüstü, bir lahza Van’ı seyrettim. Sahilden dağların zirvesine kadar karlarla kaplı ve sükûta ermiş bir şehir duruyor. Her şeyi örten kar manzaraları muhteşem güzellikleri ilan ediyor. Bir ufuktan diğer ufka kadar nurlarla çizilen beyazlar içindeki ahengi görünce kendimi bir rüya âleminde hissettiğim zaman dilimi gibidir. Gün bitimi, akşam oluyor ve yavaş yavaş ışıklar yanmaya başlıyor. Sanki ışıktan çiçekler açıyor. Uzaklardan gelen ezan sesleri… O saatte şehrin her tarafına sirayet eden sevinç, mutluluk ve huzur müjdeleri. Ve gönlüme dokunan rüzgârlar esiyor sessiz, sessiz… 

Karlı bir kış akşamı paltoma sarınarak Van sokaklarında yürümek istiyorum. Paylaşmak istiyorum tüm hatıraları seninle ve sevgime şahit olan karlı yollarla… Eski kütüphanenin bahçesine gidip bir banka oturmak, akasya ağaçlarının dallarında cıvıldaşan, ordan oraya oynaşan serçeleri seyretmek, demli bir çay içip kafamı dinlemek istiyorum…

Gökyüzü koyu maviye boyanırken, yıldızlar yanıp söner, ay ışığıyla yıkanan karların üzerinde parlayan yakamozlar rüzgâr dalgalarıyla titrerken, dinle de bak; hüzünlü ve içli bir şarkıdır şimdi gönlümden geçenler…

Ne kadar isterim bir gece vakti toprak bir evin derin penceresi içerisinde oturup, buğulu camlarını elimle silip dışarıda lapa lapa yağan kar tanelerini seyretmek. Dingin bir sessizlik içinde huzuru bulmak ve bu güzellik karşısında “neredeyim!” hayal kadar muhteşem olan bir yerdeyim diyebilmek. Burada saatlerce kalmak veya bütün gece kalmak istiyorum… 

Her şehrin tarihi, ruhu ve hikâyesi başka başkadır…

Bu şehrin toprak damlı evleri kışın karlar altında kalırdı, dışarıda buz gibi hava, içerisinde ise sıcak sobanın başında aile toplanır gecenin keyfini çıkarırdı. Hedik yenir, sohbet edilir, meseller anlatılırdı. Bu ruh, bu kültür zamanın yıpratıcılığına ve dejenerasyonuna direnemedi! İçtimai ve iktisadi muvazenesinden kopup günden güne köhneleşip, derdini gizlemeyi derman bilmiş, derin sükûtunu içine atmış ve hayatımızdan tedricen çıkıp gitmişti…

 “Kır gönlünün zincirini…”

Uzun kış geceleri ganimettir. Gecenin hükmü bitmeden, üçte ikilik zaman dolunca uyan, muştular var sana uyan! Karlar, nağmelerle asumandan inerken, cümle âlem derin uykuda iken, rahmet kapıları açılmış iken, daha ne bekliyorsun uyan! Zifiri karanlıkta secdeye fısılda ki yedi kat semadan duyulsun. Solgun yanaklarına nurdan buseler konsun! Gözlerin çağlayanlar akıtsın ılık ılık ve yıkasın ruhunu, yıkasın tenini… Uyan, gecenin hükmü bitmeden, dua zamanı geçmeden, şafak sökmeden…

Bu yer, bu gök, bu ufuklar hepsi beyazdan bir sahne. Dökülmüş ömrümüzün sevinçleri yeryüzüne, karlar üstüne ince ince. Bir yanda Van Kalesi demir atmış geceye, bir yanda dalgalar vuruyor buzlu sahillere, tanıdığım ve tanımadığım birçok insanın yattığı Akköprü Mezarlığı, upuzun bir cadde ve gökyüzüne erişmeye çalışan kavakları, bir yanda Cumhuriyet Caddesi ışıklarla şen, haydi yaşa an ki bu andır…

Allah’a emanet olun…

 

Yazarın Diğer Yazıları