Bölgesel ve Küresel Aktörler Dahilinde İsrail-Filistin Çatışması (1)
Yusuf Kazak
7 Ekim günü Hamas’ın başlatmış olduğu ‘Aksa Tufanı Operasyonu’nun ardından gelişen süreç ekseninde bölgesel ve küresel aktörlerin bölgedeki çatışma sürecine yaklaşımları dikkat çekici olmuştur. Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Rusya, Çin, Fransa, Almanya, İngiltere, Türkiye, İran, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Suudi Arabistan, Hizbullah ve Yemen gibi bölgesel ve küresel aktörlerin takındıkları askeri, siyasi ve ekonomik bazlı tavırlara odaklanmak, süreci daha iyi anlamamızı sağlayacaktır.
Çatışmanın başladığı ilk günlerden itibaren özellikle Amerika Birleşik Devletleri’nin, İsrail’e koşulsuz desteğini açıklaması ve bölgeye uçak gemisini yollaması, bölge çapında politik ve askeri düzlemi değiştiren bir adım olmuştur. ABD’nin küre çapında ‘tek süper güç’ ve ‘hegemon’ olduğunu deklare etmesi anlamına gelen bu teşebbüsün, İsrail’e karşı girişilmesi muhtemel askeri atakları kesmek amacına matuf olduğu değerlendirilebilir. Lobicilik faaliyetleri ve bilhassa finansal açıdan ABD ekonomisine hakimiyet bağlamında güçlü olan ABD’deki Yahudi gruplar, ABD dış politikasında uzun zamandır devam ettirdikleri belirleyicilik rollerini sürdürmektedir denilebilir.
Öte yandan, gelişen süreçte ABD politikaları temelinde Arap Dünyası’na karşı takınılan mesafeli tavrın, bölgede yeni alanlar ve müttefikler bulma çabalarına hız vermiş olan Çin ve Rusya gibi küresel aktörler açısından olumlu bir iklim oluşturduğu savunulabilir. ABD’den arzu ettiklerini bulamayan ve bir güven paradoksu yaşayan Arap ülkeleri bağlamında, yeni ittifak ve İş birliği arayışlarına hız verilme sürecinin başladığına dair emareler kuvvetlidir.
Yakın tarih açısından Orta Doğu’da en güçlü devlet olan İngiltere, eski sömürgeleri çerçevesinde bölgeyle ilgili en zengin stratejik data havuzuna sahiptir. Enformatik gücünü ABD’nin hard-power unsurlarıyla harmanlamak gayreti sergileyen İngiltere, yine gelişen çatışma sürecinde bölgeye askeri kuvvetlerini sevk etmiş bir diğer aktördür. İngiltere, uzun yıllardır ABD ile sürdürdüğü, askeri müdahaleler temelindeki iş birliği çerçevesini bölge sathında da sürdürmüştür.
Eski gücünü arayan Londra, ‘Bir şeyi nerede kaybetmişsen orada bulursun’’ kadim mottosu dahilinde eski gücünü yine Orta Doğu’da aramaktadır. Güney Kıbrıs bağlamında sahip olduğu askeri üsler ve hava gücü ile İngiltere, bölge çapında enerji, ekonomi ve diplomasi aparatlarıyla aktif bir rol üstlenmektedir. Zikrettiğimiz güç arayışı dahilindeki faktörlerin hayata geçirilebileceği başat bölgesel müttefik, Londra yönetimi için İsrail’dir. Dolayısıyla en önemli müttefikin korunması elzem bir hal almıştır.
Bölgeye ilgisi olan bir diğer aktör ise Çin’dir. Uzun zamandır bölge ekseninde sürdürdüğü ‘Yumuşak Güç Diplomasisi’ bağlamında bilhassa Arap devletleriyle yakın ilişkiler geliştirmiş olan Çin; ‘’Bir Kuşak Bir Yol ’’ ve ‘’Süper Güç Olma’’ projeleri bağlamında İsrail dahil bölgedeki tüm aktörlerle telekomünikasyon, enerji, ulaşım, finans, ticaret ve yüksek teknoloji alanlarında iş birliği sahaları inşa etmiştir. Bölgede halihazırda devam eden İsrail-Filistin çatışması minvalinde süren istikrarsızlık ve anarşi ortamı, Pekin yönetimi için negatif bir durumu temsil etmektedir.
Bölgedeki tansiyonun bir an önce düşmesini ve ticari çarkların olabildiğince hızlı dönmesini önceleyen Çin, tüm tarafları itidale davet eden diplomasisine sürat vermiştir. Batılı güçlerin aksine Pekin yönetimi, zaman zaman Arap devletleriyle ve bölgedeki diğer Müslüman ülkelerle olan yakın temasını sürdürmektedir. Bunca yıldır inşa edilmiş tüm iş birliği yapılarının yıkılması, Pekin için bir felaket senaryosu anlamına gelmektedir.
Bir diğer önemli aktör ise Rusya’dır. Uzun süredir Ukrayna hattında yıpratıcı bir savaş veren Rusya için, ABD’nin ve Batı bloğunun İsrail-Filistin çatışması bağlamında Orta Doğu bataklığına saplanması olumlu bir gelişme olarak addedilecektir. Zira Moskova yönetimi, Ukrayna’ya destek verilemeyecek düzeyde gelişecek bir bölgesel meşguliyetin, buradaki tıkanmışlığını halletmek için kurtarıcı bir nefes anlamına geldiğini iyi hesaplamaktadır.
Bölgede hem Arap devletleri hem de İsrail ile farklı boyutlarda iş birliğine sahip olan Rusya, tarafları diyaloğa çağıran ve keskin ifadelerden kaçınan söylemsel düzlemini sürdürürken; Batı bloğunun, bölgedeki Rus müttefiki olan yapılara karşı atabileceği adımlara karşın teyakkuzda olduğunu da sürekli olarak deklare etmektedir. Savaşın sınırlı bir çapta sürmesini önceleyen Moskova yönetimi, bilhassa İran ve Suriye gibi kendi müttefiki olan devletlere taraf bir çizgide olduğunu ifade etmeyi sürdürmektedir.
Devam edecek…