Yusuf Kazak

İsrail-Lübnan Çatışması

Yusuf Kazak

Belirli bir süredir İsrail’in saldırıları ile başlayan ve Lübnan’daki en önemli askeri kuvvet olan Hizbullah güçlerinin karşı saldırılarıyla yüksek bir yoğunlukta devam eden İsrail-Lübnan çatışması; halihazırda gerçekleşen ateşkes mutabakatı, Donald Trump’ın başkanlık seçimlerini kazanması ve hem bölgesel hem de küresel birtakım gelişmeler bağlamında farklı bir yöne evrilmiş görünmektedir.

Yakın tarih bakımından 2006 yılı, İsrail-Lübnan çatışması açısından önemlidir. 2006 yılında yine İsrail’in orantısız saldırılarıyla başlayan ve Lübnan’ın ‘bedel ödetici’ karşılığıyla hararetlenen çatışma, İsrail’in geri çekilmesiyle sonuçlanmıştı. Bu noktadan sonra İsrail’in, yanı başında önemli bir tehdit olarak gördüğü ve İran’ın vekil gücü olarak addettiği Hizbullah’a ve dolayısıyla Lübnan’a karşı askeri, stratejik ve politik kapsamlı konuşlanışını ve odaklanmasını revize ettiği ifade edilebilir.

Öte yandan, 7 Ekim’den sonra Gazze üzerinde uyguladığı amansız saldırılar akabinde, Tel Aviv hükümetinin, bölge ülkelerini içerisine alan çok kapsamlı planı açısından Lübnan’ı pasifize edilmesi gereken başat bir unsur olarak gördüğü değerlendirilmekteydi.  İsrail, klasik düşmanı olarak saydığı İran’a ve onun bölgesel yayılmacılığına olanak sağladığını değerlendirdiği Lübnan’daki Hizbullah faktörüne karşı gerçekleştirdiği yüksek yoğunluklu savaşı, hem tarihsel hem de fütüristik yaklaşımlar bağlamında çok boyutlu kazanımlara çevirmek istiyor denilebilir.

Yaşanan gelişmeler, İran açısından uzun zamandır bölgede yaşadığı olumsuzluklara bir yenisini eklemiştir. Son dönemde özellikle Suriye’de İsrail’in saldırılarıyla birçok önemli komutanını yitiren ve Hizbullah faktörü temelinde bölgesel güç dinamiklerini muhafaza etmeye çalışan Tahran hükümeti, İsrail’in Hizbullah’ı nakavt etmeye yönelik saldırılarını yüksek bir dikkat ile izlemekte ve süreç içerisinde İsrail’e yönelik bazı saldırılarla bölgesel güç üssünü yitirmek istemediğini deklare etmektedir. Yaşananlar, Tahran hükümetinin uzun yıllardır bölgede kurduğu ideolojik ve stratejik ağa ciddi bir zarar vermektedir.

Bir diğer taraftan, geçtiğimiz günlerde Lübnan’da yaşanan elektromanyetik patlamalar dikkat çekici olmuştur. Bilhassa Hizbullah militanlarının kullandığı elektronik sistemler temelinde dışarıdan yapılan elektromanyetik müdahaleler sonrası yaşanan kaos ve zayiat manzarası, savaşların artık konvansiyonel boyuttan çıkıp yeni milenyum teknolojileriyle asimetrik bir kimliğe büründüğüne işaret etmektedir. İsrail, bu asimetrik saldırılarla bu değişim ve dönüşüm olgusu bağlamında başat bir aktör olduğunu göstermeye çalışmaktadır. Bu temelde, halihazırda İsrail, sahip olduğu teknolojik üstünlüğünü bölge bazında kabul ettirmeye çalışıyor ve bunları gerekli gördüğü ülkelere ihraç etme mantalitesi güdüyor denilebilir.

Bir diğer husus ise Amerika Birleşik Devletleri’nin çatışmaya dair tutumudur. Yakın zamanda gerçekleşen seçimler ile birlikte başkanlığı kazanan Trump, Biden hükümetinden farklı bir yaklaşım sergileyeceğini belirten söylemleriyle bugünlerde gerçekleşen ateşkese zemin hazırlamıştır söylenebilir. Trump’ın; seçim sürecinde buradaki savaşı durduracağına dair ifadeleri, damadının Lübnan asıllı olması ve daha çok ekonomik kazanım temelli mantalitesi bölgedeki taraflar için yeni bir sürece işaret etmektedir. Gelecek günler, sanılanın ve öngörülenin aksine bölge için şaşırtıcı gelişmelere ve ani güçsel değişimlere kapı aralaması ihtimali bakımından kritiktir.

Son olarak, İsrail-Lübnan çatışması ekseninde Fransa’nın atraksiyonları dikkat çekici olmuştur. Uzun yıllardır Lübnan’da etkili bir kolonyal güç olan ve Lübnan’ı ‘arka bahçe’ olarak addeden Paris hükümeti, İsrail’in hiçbir dengeyi gözetmeyen son dönem saldırılarına karşı sert söylemler sergilemiştir. Fransa’nın bölgedeki çıkarları bağlamında önemli bir üs olan Lübnan, İsrail’in müdahaleleri ile ‘Fransız Kolonları’nın sarsıldığı bir lokasyon olmuştur. Son dönemde özellikle Afrika’daki eski sömürgeleri çerçevesinde giderek güç kaybeden Fransa için, yaşanan çöküş atmosferine Lübnan’ın da eklenecek olması bir felaket senaryosu olarak görülmektedir. Horoz’un gururuyla oynamanın yumuşak etkiler doğurmayacağı muhakkaktır.

Netice itibariyle Lübnan, uzun yıllardır maruz kaldığı krizler silsilesine İsrail’in saldırılarıyla bir yenisini daha eklemiştir. Ülkenin çok etnisiteli ve hassas jeopolitik yapısı uzun soluklu bir istikrarlı düzeni kurmayı zorlaştırırken; israil’in saldırıları ile birlikte görece bir kenetlenme oluştuğu müşahede edilebilmektedir. Öte yandan, İsrail’in hiçbir dengeyi merkeze almayan bölgesel saldırıları, işin sonunun nereye varacağına dair sorgulamaları İsrail’in müttefikleri açısından bile realize etmiştir. Küresel ve bölgesel gelişmeler doğrultusunda bugünlerde yaşanan değişim ve dönüşüm atmosferinin, bölgedeki statükoyu değiştireceği öngörülebilir.

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları