Yusuf Kazak

Suriye'deki Son Gelişmeler

Yusuf Kazak

Bugünlerde, Suriye’de hipersonik bir hızla yaşanan değişim durumunun ve uzun yıllardır varlığını sürdüren ‘Esad Rejimi’nin sürpriz bir şekilde son bulmasının, hem bölgemizde hem de dünyada önemli tesirlere yol açacağı ifade edilebilir.

Her şeyden evvel, 2011 yılındaki olaylar sonrasında kurumsallaşma anlamında filizlenen ve bugüne değin dünyanın birçok bölgesinde diaspora faaliyetleri bağlamında örgütlenen Suriye Muhalefeti’nin, ‘Esad Rejimi’nin kuvvetlerini bu derece hızlı bir şekilde nakavt ve demoralize etmesi hem bölgemizde hem de kürede bir şaşkınlık iklimi oluşturmuştur. Yaşanan gelişmeler ve kısa sürede başkentin ele geçirilmesi çerçevesinde, bu durumun uzun yıllara haiz bir askeri, teknolojik, politik ve stratejik hazırlığın neticesi olduğu görülecektir. Bunun arka planınına ve muharrik gücün kim olduğuna dair stratejik ipuçları, sahada bolca gözlemlenebilecek formdadır.

Yaşanan gelişmelerin zamanlaması, bölgemizde ve dünyada değişmez bir kadim motto olan ‘’Bir yerde oluşan güç boşluğunun hemencecik başka güçler tarafından doldurulacağı’’ formülasyonunu realize etmiştir. Ukrayna ile uzun zamandır yürüttüğü savaş nedeniyle Rusya’nın yıpratıcı bir fırtınanın ortasında kalması, bölgede yaşanan güç boşluğunun temel argümanlarından birisini oluşturmuştur. Öte yandan, İsrail-Lübnan savaşı nedeniyle bölgede bulunan Hizbullah güçlerinin Lübnan’a odaklanması ve buna paralel olarak İran’ın son dönemde yaşadığı askeri ve politik meşguliyetler, yine güç boşluğu manzarasını destekleyici parametreler olmuştur. Bunların yanı sıra, Amerika Birleşik Devletleri’nde vuku bulan seçimler sonrası Trump’ın başkanlığı kazanması, bölgeye dair yeni ABD stratejilerinin farklı bir düzlemde olacağının sinyallerini vermiştir. Bütün bu faktörler, bölgede yaşanan güç boşluğuna ilişkin analizler çerçevesinde değerlendirilebilir.

Bir diğer taraftan, Suriye’de yaşananlar İran açısından yeni bir döneme işaret etmektedir. Uzun yıllardır Şii-Nusayri hususiyetleri bağlamında Esad hükümeti ile yakın ilişkiler tesis eden ve son dönemde bölgede hem askeri hem de politik ilerlemeler kaydetmeye çalışan Tahran yönetiminin, yayılmacılık bağlamında geri adımlar atmasına mukabil olarak yeni konjonktürle, bölgedeki diğer aktörlerle birlikte ticari ve finansal iş birliği zeminleri arayışlarına yöneleceği söylenebilir.

Rusya açısından ise bölgedeki askeri üslerinin güvenliği birincil derecede odak noktası olarak müşahede edilmektedir. Moskova yönetimi, tarih boyunca başat amaç olarak sürdürdüğü ‘Sıcak denizlere inme’ stratejisinin hayata geçirildiği Suriye’deki birtakım üslerini, yeni Şam hükümeti ile kuracağı dengeli ve uyumlu ilişkilerle muhafaza etmeyi amaçlamaktadır. Böylece, Akdeniz hattında kurduğu askeri ve stratejik ağını önceleyen Moskova, kendisini oyun sahası dışına itme potansiyeli taşıyabilecek faktörlere kafa yormaktadır denilebilir.

 

Bugünlerde İsrail’in askeri ve politik adımları da dikkat çekmektedir. Daha önce işgal ettiği Golan Tepeleri’ne askeri yığınak yapan Tel Aviv yönetimi, düşman unsur olarak yorumlayışına mukabil olarak görece istikrar addettiği ve zayıf gördüğü Esad iktidarının aksine yeni oluşacak Şam yönetimine daha kaygılı yaklaşmaktadır. Önemli donanımlarla teçhiz edilmiş ve çok süratli bir şekilde birçok askeri kazanımlar elde eden muhalif blok, İsrail açısından makul ve tehlikesiz sayılmayacak bir kimliktedir denilebilir.

Bir diğer yönüyle, bölgede Türkiye’nin konuşlanışı da dikkat çekicidir. Uzun yıllardır ciddi bir mülteci kitlesini bünyesinde barındıran Ankara yönetimi için yaşananlar, yeni bir pozitif döneme işaret etmektedir. Askeri ve siyasal adımların gölgesinde sağlanacak güvenlik ve mültecilerin geri dönüşüne imkan tanıyacak ‘’imar edilmiş şehirler’’ ajandası, Ankara yönetimi için birincil derecede öneme haiz gündemler olarak ifade edilebilir. Bölge ile önemli tarihi ve kültürel bağlara sahip olmasının yanı sıra Suriye ile uzunca bir sınırı paylaşan Türkiye; yeni dönemde kendisine sorun çıkartmayacak bir Şam yönetimini öncelemektedir söylenebilir.

Netice itibariyle, bugünlerde ciddi bir kaotik atmosfer içerisinde olan Suriye’nin ‘gelecek günlerinin’ nasıl inşa edileceği, temel sorunsal olarak masada durmaktadır. Sahadaki bol faktörlü çatışmalara mukabil olarak diplomasi masasındaki bol aktörlü manzara; planlarını en erken kuran ve sahaya entegre edebilen aktörlerin elinin oldukça güçlü olduğu gerçeğini önümüze koymaktadır.

Yazarın Diğer Yazıları