Yusuf Kazak

Türkiye-İsrail İlişkileri

Yusuf Kazak

Türkiye ile İsrail arasında son dönemde Suriye özelinde yaşanan ve bölgedeki diğer bazı devletler temelinde Ankara yönetiminin sahip olduğu ‘bir araya getirme’ stratejisi çerçevesinde gelişen sürtüşme hali, bölgenin gelecek günlerini belirleyecek çıktılar sunmaktadır. 

Son yıllarda bölgede etkisi gözlemlenen, dış politikanın istihbarat ve güvenlik ile eşgüdüm şekilde ‘vurucu’ bir güce dönüştürülmesi süreci; tarafların, fazlaca karşı karşıya gelme ve sıcak bir çatışmaya sürüklenme ihtimalini pekiştirmektedir. Buna mukabil olarak, Türkiye ile İsrail’in bazı ortak dostlara ve müttefiklere sahip olması, uluslararası kurumsallaşma açısından bazı platformları paylaşmaları ve birtakım bölgesel-küresel şartlar, sıcak bir çatışma ihtimalini baskılayan faktörler olarak öne çıkmaktadır.

Umumi olarak, Suriye’deki rejim değişikliği sonrasında güç maksimizasyonu ve alan kapma gayretinde olan iki ülke, farklı saiklerle karşı karşıya gelmektedir. Yeni Suriye hükümeti ile yapıcı, olumlu ve stratejik bazı işbirlikleri geliştirmeye çalışan Ankara’nın, Suriye’nin çeşitli bölgelerine kuracağı hava, kara ve deniz üsleri ile güvenlik şemsiyesini genişletmek ve caydırıcılığını arttırmak istediği ifade edilebilir. Bu doğrultuda, bazı askeri anlaşmalar ile sahada olan Türkiye’nin, günün sonunda tüm Suriye’de ve hatta ileriki safhada diğer bazı bölge ülkelerinde hava savunma sistemleri kurarak ‘oyun kurucu’ ve tehditleri proaktif bir şekilde ‘önden engelleyici’ bir konuma gelmek istediği değerlendirilebilir.

Esad rejimini devrilmesinden sonra Suriye’nin stratejik askeri yeteneklerini yok etme yönlü saldırılar gerçekleştiren İsrail’in, daha önce yürürlükte olan ve Golan Tepeleri boyunca zoraki bir konumlanmayı gerektiren bölgesel statükoyu değiştirmek istediği ifade edilebilir. Bu çerçevede, Suriye’nin derinliklerine hava ve kara operasyonları yapan Tel Aviv Yönetimi’nin, bölgesel yayılmacılık ajandası doğrultusunda bir konuşlanış sağlamaya gayret ettiği ve Suriye’de kendisine rakip bir gücün ortaya çıkmasını istemediği açıkça görülebilir.

Suriye’de aktif konumda olan bu iki ülkenin doğrudan bir çatışmaya girmesi düşük bir ihtimal olsa da böyle bir sonucun doğmaması için çeşitli mekanizmaların işletildiği de görülebilir. Bu süreçte, iki ülke açısından da dost ve müttefik olarak değerlendirilen ve saygın olarak addedilen çeşitli aktörlerin sürecin merkezinde yer aldığı da gözlemlenebilecektir.

Yazarın Diğer Yazıları