Türkiye–Japonya İlişkilerinin 100. Yılı
Yusuf Kazak
Bu yıl, Türkiye ile Japonya arasındaki diplomatik ilişkilerin başlamasının 100. yılı idrak edilmektedir. Bu yönüyle, son yıllarda gelişerek devam eden Türkiye – Japonya ilişkilerinin farklı boyutları güçlü bir şekilde masaya yatırılmakta ve analiz edilmektedir.
Uzak şarkta bulunan bir ada ülkesi olan Japonya ile yakın şarkta bulunan Türkiye, karşılıklı olarak büyükelçiliklerin açılması neticesinde resmi olarak 1924 yılında diplomatik ilişkilere başlamıştır. Bundan öncesinde Osmanlı Padişahı 2. Abdülhamid döneminde İmparator Meiji’nin talimatları doğrultusunda Osmanlı başkenti olan İstanbul’u ziyaret eden Prens Komatsu ve maiyeti, iki ülke arasındaki tarihi münasebetlerin başlaması noktasında önemli bir girişimde bulunmuşlardır. Bunun akabinde, bu ziyarete karşılık verilmesi amacıyla Japonya’ya Ertuğrul Fırkateyni’nin yollanması ve sefer sırasında bu geminin Japon Denizi açıklarında batarak bir faciaya kapı aralaması, bugün dahi etkisini sürdüren ve iki ülkenin münasebetlerine yön veren duygusal ve dostluk yüklü bir nişane olarak değerlendirilmektedir.
Bu dönem ekseninde Türk-Japon ilişkilerinin ivme kazanmasının sebeplerinden biri de 1904-1905 yılları arasında gerçekleşen ve Japonya’nın zaferiyle sonuçlanan Rus-Japon Savaşı’dır. Bir Asya milleti olan Japonya’nın bu başarısı, tüm Asya içerisinde memnuniyetle karşılanmasının yanı sıra, İstanbul’da da büyük bir sevinçle karşılanmıştır. O dönem Osmanlı için düşman ülke olarak addedilen Rus Çarlığı’nın, bu savaş nedeniyle birliklerini Pasifik bölgesine nakletmesi ve önemli askeri zayiatlar vermesi Osmanlı tarafından memnuniyetle karşılanmıştır.
Öte yandan Türkiye ile Japonya; askeri, ekonomik, siyasal, kültürel ve teknolojik alanlarda ciddi bir işbirliği halindedir. Geleceğin dünyası bağlamında bu ilişkilerin daha da gelişeceği ve farklı boyutlara evrilen yeni uluslararası ilişkiler sahası ekseninde belirleyici ve tesir edici sonuçlar doğuracağı söylenebilir.
Her şeyden önce Türklerle Japonların aynı soydan olduklarına dair araştırmalar mevcuttur. Bilhassa ortak köken etütleri bağlamında ‘Moğolluk’ hipotezi ön plana sürülmektedir. Bu minvalde dikkate değer hadiselerden biri de Akio Miyajima’nın bir resepsiyonda sarfettiği sözlerdir. Japonya’nın Ankara Büyükelçisi Akio Miyajima, 3 Temmuz 2018 günü verdiği resepsiyonda yaptığı konuşmada “Türkiye ve Japonya iki devlet, tek yürektir” ifadelerini kullanmıştır.
Türkiye ile Japonya ilişkileri bağlamında ekonomi ve teknoloji faktörü önemli bir yer teşkil etmektedir. Japonya, Türkiye’deki birçok tarımsal, kültürel, teknolojik ve ekonomik projeyi desteklemiştir. Bu projelerin başında Marmaray ve İzmit Körfez Geçişi Asma Geçişi projeleri gelmektedir. Ayrıca Japon Yatırım Bankası, Türkiye’deki muhtelif projelere destek vermeyi bu yönüyle finansal sübvansiyonları da sürdürmektedir. Ayrıca, Türkiye açısından nükleer santrallerin kurulması ve bazı kritik nükleer teknolojilerin transferi açısından Japonya kritik bir ülkedir. Çeşitli hususlar temelinde Türkiye’nin uluslararası çapta mega bir teknolojik-ekonomik güç olan Japonya ile bu minvaldeki işbirliğini sürdürme iradesini daha da pekiştireceği ifade edilebilir.
Ekonomik bazlı bir diğer nokta da Japonya’nın büyük bir endüstriyel güç olmasına karşın bazı nadir metaller, doğal mineraller ve kaynaklar açısından kıt bir durumda olmasıdır. Bu faktörler, zikrettiğimiz kaynakların bolca bulunduğu Orta Doğu ve Orta Asya bağlamında Japonya’nın daha hassas ve incelikli bir ilişki algoritmasını zaruri kılmaktadır. Mega endüstrisinin çarklarının yüksek bir ivmede dönmesini önceleyen ve hem ekonomik hem de askeri bağlamda güç maksimizasyonunu sürdürmeyi planlayan Japonya için, nadir elementler ve bazı fosil veya doğal enerji kaynakları birincil derecede öneme haizdir. Özellikle nadir elementler açısından zengin bir lokasyon olan Orta Asya bölgesi, Japonya için diplomatik ve ekonomik açılım yapılması ve ilişkilerin iyi bir seviyede sürdürülmesi gereken bir bölgedir. Bu bağlamda, bu bölge ile ilişkilerin sürdürülmesi ve Japon ekonomisinin ihtiyaç duyduğu maddelerin temini noktasında Türkiye’nin desteklerine ve partnerliğine ihtiyaç duyulmaktadır.
İki ülkenin önemli işbirliği sahalarından biri de afetlere hazırlık sahasıdır. İki ülkenin de deprem ve diğer bazı doğal felaketlere maruz kalınabilen bir lokasyonda bulunması, afetlere hazırlık temelinde ilişkileri maksimize etmiştir. Bu eksende, yakın tarih açısından iki ülkede de yaşanan bazı depremler sonucu ortaya çıkan karşılıklı yardım görüntüleri, iki ülkenin afet kurumları arasında yapılan protokoller ve Japonya’nın afetlere hazırlık noktasında Türkiye’ye sağladığı bazı kritik teknolojiler, bugünlere değin gelen ve geleceğe yön vermesi beklenen afetler temelli ilişkiyi daha da geliştireceğe benzemektedir.
Bir diğer husus da kültürel işbirliğidir. Büyüklere saygı, aileye verilen önem, geleneksel değerlere bağlılık, dürüstlük ve saire gibi hususlar bağlamında ortak bir nokta olarak görülen Türk-Japon ilişkilerinin benzer kültürel boyutu, iki ülke ilişkileri açısından bir payanda mesafesindedir. Türkiye’de her geçen gün Japon kültürüne dair çalışmalar daha da artmakta ve toplumlar arası etkileşim birçok yönüyle sürmektedir. Özellikle geleneksel Japon sanatları, yüksek bir ilgiye mazhar olmaktadırlar.
İki ülke arasındaki münasebetler dahilinde gelişen bir diğer alan da uzay çalışmalarıdır. Amerikan istihbarat kuruluşu Stratfor’un eski başkanı George Friedman’ın ‘Gelecek 100 Yıl’ adlı kitabından da referans alınarak, Türkiye-Japonya ilişkilerinin uzay sahası ekseninde gelişebileceği ve geleceğin dünyasında ön plana çıkacak bazı yüksek teknoloji unsurları kapsamında caydırıcı bir kimlik kazanabileceği potansiyeli göz önünde bulundurulmalıdır. Yakın tarih açısından bazı uyduların fırlatılması noktasında gerçekleştirilen işbirliği adımlarının, fütüristik projeksiyonlar bağlamında geleceğin dünyasında belirleyici bir konuma yükselecek kilit bir askeri ittifak şemsiyesine dönüşmesi ihtimali vardır.
Netice olarak, ortak köken tartışmaları ve iki ülkenin tarihi bakımdan yaşadığı bazı tecrübeler bağlamında Türkiye-Japonya ilişkileri sarsılmaz ve birçok fırsatın olduğu bir sahayı teşkil etmektedir. Halihazırda siyasal, askeri, ekonomik, tarımsal, teknolojik, kültürel ve uzay gibi alanlarda sürdürülen işbirliği şemsiyesinin daha da genişleyeceği ve geleceğin dünyasına yön vereceği ifade edilebilir.