Anamın kirmeni ağlatır beni…
Ziya Şahin
Anamın hikâyesi aslında kınalı kekliğin mevsimine benzerdi. Bizleri dünyaya getirdikten sonra geçim kağnısına koşularak ömrünü gam ile gemin arasında tüketmiş. Pazarörenin karlı dağlarının arkasında onların tabiri ile "gaçkın" yasını tutmuştu. Bir yerde varlıktan yokluktan söz açılınca hemen söze müdahil olur. Kendi öngörüsüne uygun olarak yorumlar yapardı. Genellikle yaptığı analizleri kendi üzerinden yaparak doğabilecek olası tepkilerin önüne geçmek isterdi. Çevresindekilerin kendini dinlediğine kanaat getirdikten sonra söze başlardı;
"Kele gadasını aldıklarım nediği vara yoğa nefes tüketiyoguz. Aha beni görün, Koca Şükrünün atının itinin arkasında sekiz baş horanta ile gece gündüz seğirtiyom. Allahın keremine şükür daha bu güne kadar öte git gözüne tütün gidiyor demedim. Nediği demedim sanıyoguz, çünkü anamın babamın yüzüne asi oldum. Beni Şükrüye vermediler diye bir gece atının terkisine binerek kaçtım. Ya… gördügüzmü her ne işi görürseniz görün halıgıza şükredin. Bu dünyaya gelen payına ne düşerse onu alır."
Sevgili Anam çektiği çileyi taşıdığı şeleği payına düşen olarak görüyor. Gençliğinin en güzel günlerini ailesi ve kuzularım dediği bizlere adamaktan başka bir gaye gütmüyordu. Babam Koca Şükrü ömrünü rençberlikten kazandığı için evimize maaş girmezdi. Geriye yazın tarladan tapandan temin edilen hazın dedikleri un ile bulgurla geçinmek kalırdı. Evin gündelik ihtiyaçlarına ise bacılarımın dokuduğu halı veya kilim parası dönüşüm sağlardı.
Anam Sarı Nadiyenin eli hamurdan yolu tandırdan beriye çıkmazdı. Hemen her gün omzunda bakır leğen ile tandıra gider. Evin katıksız ekmeğine peynir veya patates ilave ederek tatlandırmaya çalışırdı. Öte yandan kış yüzünü gösterir göstermez özenle sarıp sarmaladığı kirmen takımını çıkartır. Eline aldığı yün keleplerini hiç ara vermeden eğirir. Bin bir gaileden sonra ördüğü çorapları boy sırasına göre önümüze sererdi. Kendisini normal olarak dinlenirken gören olmazdı. En tabi şartlarda bile oturduğu yerde bile horantanın faydasına bir şeyler yapmaya çalışırdı.
Şimdi o günleri düşünürken ağlamak gelir içimden. Bunun sebebi bizim evde babamın arabasına koştuğu kırkısrak ile anamın uyuduğunu gören olmazdı. Sonradan öğrendiğime göre meğerse atlar ayakta uyurmuş. Kim bilir belki de anamda ayakta uyuyordu. Bu yüzden her mevsimde anamın ayak izlerini bulurum. Bu yüzden derdi nakışlı anamın bakışlarını yüreğimin başköşesinde taşırım.
Ben en çok anamın cesaretine hayrandım. Öyle ki garipliğine ve kimsesizliğine aldırmadan damların boyunca yağan karlara, geldi mi gitmek bilmeyen kışlara meydan okurdu. Şimdi gide de gelmeyesi yılların üzerinden kırk sene geçti. Bilmiyorum anam giderken dayanma gücümüzü veya takat gösterdiğimiz şeyleri demi beraberinde götürdü. Ben her zaman olduğu gibi daha çok üşüyor ve dizinde kirmen çeviren anamı daha çok özlüyorum. Dediğim gibi geçim gailesinden çile çeken derdi nakışlı analarımıza rahmet ve hasret dileklerimle.