Van'a gelin oldu (1)
Ziya Şahin
Bizim Van ile irtibatımız aslında bir sarı gelin hikâyesidir. Anadolu'da en çok sevilene sarı derler. Çünkü sarı rengi en büyük sevdaları gölgesinde barındırır.
Bizim sarı gelinimizde ablamdı. Nereden geldiler ve nasıl buldular takdiri ilahinin önüne geçilmez demek ki, ablam 1976 yılında Vana gelin oldu. Ablam ailemiz den ilk ayrılan ve gurbete giden olduğu için hepimizi derinden etkilemişti. Ayrılık vakti gelince hepimizle teker teker vedalaştı. Kapıdan çıkarken öyle bir vedası vardı ki, arkasından bütün köylü ağlatmıştı.
Ablamın gidişi dediğim gibi herkesi üzmüş evimizin içinde kocaman bir boşluk oluşturmuştu. Aradan günler aylar su gibi geçti ve postacı her hafta evimize özlem dolu mektuplar getirmeye başladı. Bunun üzerine annem beni karşısına alarak; "Bak oğlum uzak diyarlara gelin giden kızlar eğer aranıp sorulmaz ise sürgün derler.
" Senden ricam bir an önce yola çık ve ablanı ziyaret et" dedi. Tamam dedim ama ben o güne kadar köyden dışarı çıkmamış hatta Kayseri'ye bile doğru dürüst gitmemiştim. Cesaretimi toplayarak hazırlandım ve köyün önünde petrol ofisinde mola veren Van Gölü otobüslerine bindim. Sanırım vakit öğleden sonra ikindiye geliyordu. Akşam hava kararana kadar her şey normal yol boyunca karşı dağları ovaları seyrediyorum. Derken hava karardı ve her yer zifiri karanlığa büründü. Artık o saatten sonra bütün geceyi sabah olması için dua ederek beklemeye başladım. Sabahın ilk ışıklarında kovancılar dinlenme tesislerinde mola verdiler. Bir saat sonra yeniden yollara düştük, vakit öğlen oldu ve sabrın sonuna gelmek üzereyim. Her yanım tutulmuş ve ben pelte gibi bir oyana bir buyana seriliyorum. Arada bir bitip tükenmek bilmeyen yollara bakarak, Allah'ım diyorum; "Van denen yer neresi bu yolculuk ne zaman bitecek" Biraz sonra Tatvan levhasını görünce sevindim. Tamam dedim ne var bunda Van'ın önüne tat koymuşlar Tatvan olmuş. Sonradan yolun bitmediğini en az üç dört saat daha süreceğini öğrendim.
Bir saatlik molanın ardından tam otobüse bineceğimiz anda muavinin aktarma var uyarısıyla bir başka otobüse geçtik. Yeniden yola çıktığımızda vakit öğleni geçiyordu. Bu sefer yanıma orta yaşlarda kır saçlı güzel giyinimli bir bey amca oturmuştu. Kendisi ile güzel bir sohbete koyulduk.
"Nere gidisen yegen. "
-"Vana gidiyorum."
"Telebesen."
-"Evet talebeyim ama ben Kayseri'de okuyorum."
"Kiminiz var burada"
-"Eniştem Vanlıdır."
"Ne iş yapi "
-"Postanede müdürmüş.
Bunun üzerine amca beni bir süre inceledi ve gülümseyerek; " Eh ne diyah yeğen, sen enişteye söyle İsmail beyin selamı var."
Ben nasıl oldu bilmiyorum. Aklımda öylemi kaldı veya yanlış mı bilgilendirdiler. Kendimden gayet emin bir şekilde eniştem müdür demiştim. Tesadüfün ancak bu kadarı olur. Meğerse yanımda oturan amca postanenin müdürü, eniştemde o kurumda memur olarak çalışıyormuş. Başıma gelen bu hadiseye yıllarca gülmüştük.
Aradan ne kadar geçti bilmiyorum epeyce gittikten sonra otobüsümüz Maraş caddesinde durdu ve yolcular aşağı indi. Benimle yol arkadaşlığı yapan amcamız sağ olsun beni bırakıp gitmedi. Hemen karşıdan bir taksi çağırdı.
-"Vıleğ Ehmo gel hele, bah meni eyi dinle. Bu abimiz misafirimizdir. Abimizi götürecahsan edrese teslim edecahsan, ücret almayacaksan paran mendedir."
Ben o gün Vanlıların ne kadar misafirperver ve yüksek bir medeniyete sahip olduklarını görmüştüm. Taksici epey bir aramadan sonra Altaylı sokağı buldu. O gün ablamla karşılaşmamızı ne benim anlatmaya gücüm yeter nede şahit olanların. Ben inanıyorum ki o sahneyi hiç bir kamera çekemezdi. Bacımın özlemini çektiği bütün ailemiz bir araya gelmiş gibi dakikalarca sarılarak ağlamıştık.
BACIMA İTHAFEN…
Anamın yerine koymuştum seni,
Yüreği yaralı görgülü bacım.
Her satırı hasret nakış deseni,
Halısı kilimi örgülü bacım.
******
Yağmurlar yağdı mı dağların kar mı,
Ambarda unluğun hazının var mı.
Çocukların nasıl geçimin dar mı,
Hasreti içine sürgülü bacım.
*****
Hiç şansın gülmedi zalim felekten,
Çok sular taşıdın dağdan gölekten,
Aşık ziyam selam saldı yürekten,
Benim cananımsın sevgili bacım…
DEVAM EDECEK