Ziya Şahin

Vana gelin oldu (2)

Ziya Şahin

Beni ablam hiç ummadığı bir anda karşısında görünce attığı çığlıklar kırk yıldır kulağımdan silinmedi. O gün den sonra ablamla el ele vererek günlerce memleket hasreti giderdik. Bu arada eniştemin akrabaları boş durmuyor bizleri her gün misafir olarak ağırlıyorlardı. Ben daha önce dediğim gibi Vanlıların ne kadar misafir perver olduklarını yakinen görmüştüm. Böylece bütün yazı Van gölünün kenarında ve Akdamar adasında tatil yaparak geçirdik. Benim için en güzel anılardan biriside Akdamar adasını ziyaret etmek olmuştu. Sabah kahvaltıdan sonra minibüslere binerek Edremit ilçesine geldik. Buradan adaya sefer yapan motorlu kayıklara binerek denize açıldık. O gün adayı ziyaret etmek için gelen bir turist kafilesi de tesadüfen bizim kayığa denk gelmişti. Kendi aralarında güle eğlene şarkılar söyleyerek yola devam ediyorlardı. Yalnız deniz aracında kısa şortlarla sere serpe oturmaları eniştemi rahatsız etmiş kendi kendine söylenmeye başlamıştı.  Bizim kadınlar ayakta durmakta zorlanıyorlar diğer taraftan turistlerin lakayt tavırları can sıkıcı bir hâl alıyordu. Biraz sonra eniştemin herkesin duyabileceği şekilde tepki göstermesi herkesin gülümsemesine yol açmıştı.

 

Tercümana dönerek;

--"Vıle baboş hani Avrupalılar sözde medenidi. Neye kalkıp ta bizim garilara yer ver miller." Bu durumu şaşkınlıkla izleyen tercüman telaşla geldi.

 

--"Aman beyefendi lütfen sakin olun bunlar turist, memleketimizi gezmeye gelmişler. Hepimizin gayesi turizme katkıda bulunmak olmalı.  Sizde bize yardımcı olacağınız yerde gereksiz yere abartılı bir şekilde tepki veriyorsunuz."

 

Eniştem:

--" Vıle haci geç şinndiğ bunlari.  Bah hele adamın bacağında tumanı yok  galdi  memlekete döviz bıraha." O gün Akdamar adasında piknik yaparak muhteşem güzelliklerine şahit olduk. Her yer cam gibi berrak ve tadına doyulmazdı.

 

Artık mevsimler güze döndüğü için öğrenciler okul hazırlığına başlamış herkesi tatlı bir telaş almıştı. Ben Kayseri'ye dönmek için müsaade isteyince göndermek istemediler.

 

Eniştem:

--"Vele kayınço,  bene bah kayınatam Şükrü ağanın külfeti çoktur. Sen en iyisi mi tahsiline burada devam et. Hem ablan yalnız kalmamış hemde sen burada okumuş olursun." Ben acaba olur mu demeye kalmadan her biri bir yerden ısrar ederek kalmaya ikna ettiler. Bu konuda ikna olma sebeplerimin başında ablamın yalnız kalması etkili olmuştu. Ertesi gün benim için okul kıyafetleri alındı ve Atatürk Lisesine kayıt yaptırdılar. Aradan birkaç gün geçince ortaya ilginç bir sorun çıktı. Efendim bu çocuk Mimar Sinan Öğretmen Lisesinde öğrenim gördüğü için başka bir liseye kayıt yaptırması mümkün değil. Ancak öğretmen lisesinden öğretmen lisesine nakil olabilir.

 

--Peki bu durumda ne olacak, Kız Öğretmen Lisesine baş vuracak ve oraya kayıt yaptıracaksınız. Biz hiç vakit kaybetmeden eniştem ile söylenen yere gittik. Bizi kapıda karşılayan nöbetçi müdür beyin odasına götürdü. Eniştem daha önce tanıştıkları için vaziyeti anlattı. Müdür bey şöyle geriye yaslanarak beni bir süre inceledi ve sözlerinin üzerine basarak konuşmaya başladı.

 

 -- " Bana bak delikanlı eğer okuluna adam gibi gelip gideceksen ne ala,   yok en ufak bir yanlışını görürsem,  kulaklarından tutar seni tavana çivilerim. Buraya dostlarımın vasıtasıyla gelmen seni daha sorumlu kılmalıdır anlaştık mı?"  Gerekli formaliteler bittikten sonra nöbetçiyi çağırarak beni sınıfıma götürmesini istedi. Nöbetçi önde ben arkada ikinci kata çıktık. Burası diyerek sınıfı gösterdi ve geri döndü. Ben bir süre bekledim gayet nazik bir şekilde kapıya vurdum. Ama içerden gelen gürültüler kapının sesini bastırıyor, duyulmasına engel oluyordu. Bu sefer kapıyı açarak içeri girdim ve tam o sırada film koptu. Bir odanın içerisinde kız öğrenciler adeta birbirleri ile savaşıyor, kimi yerde kimileri sıraların üzerinde sanki hababam sınıfının değişik bir versiyonu sergileniyordu.

 

Ben sınıfın kapısında birkaç saniye durunca toplu olarak sınıfın karşı köşesine toplandılar. Her birinin gözlerinde korku ve endişeyle ne yapacaklarını bilmezliğin tedirginliği vardı.  Ben içeri doğru iki adım atınca hepsi birden hurra dışarı doğru kaçtılar.  Ben sınıfta yalnız başıma kala kaldım ve bir süre sınıfta gezindim. Daha sonra arka sıralardan birisine oturdum. Kendi kendime üzgün ve bir o kadarda şaşırmış vaziyette şaşkın neler olacağını merak ederek beklemeye başladım. Aradan ne kadar zaman geçti bilmiyorum biraz sonra adının Şirin olduğunu öğrendiğim arkadaş   yanındakiler  ile gayet saygılı bir şekilde geldiler.

 

"Affedersiniz siz öğretmen misiniz."

 

Bende "hayır sizin gibi öğrenciyim ve buraya okumaya geldim" dedim. Bunun üzerine geri dönerek;

 

--"Gelin kızlar korkmanıza gerek yok bu da bizim gibi öğrenciymiş" dedi. Artık o saaten sonra beni aralarına alarak kendilerinden biriymişim gibi davrandılar. Ben tek erkek öğrenci olduğum için en arka sıralardan birisinde oturuyor kimseye karışmadan okuluma gidip geliyordum.

 

Bir gün sınıfımıza uzun boylu bir öğretmen geldi. Sınıfı uzun adımlar ile birkaç sefer gezdikten sonra aniden bana dönerek;

 

--" Sen… kimsin necisin, nerden geldin, kısaca kendini tanıt bakayım."  Bende gayet düzgün cümleler ile Kayseri'den nakil geldiğimi ve burada eniştemlerde kaldığımı söyledim." Bir süre buz gibi bir ifadeyle gözlerini üzerimde gezdirdi ve daha sonra sınıfa dönerek.

 

--" Bundan sonra sınıf mümessili sensin ona göre kalk yoklamanı yap. Bak bu sınıftan herhangi bir şikayet duyarsam külahları değişiriz" dedi. Bunun üzerine ben kalkarak sınıf yoklamasını yaptım ve göreve başladım.

 

Aslında o gün üzerime aldığım sorumluluk değil tam bir püsküllü bela imiş. Sebebine gelince, sınıf arkadaşlarım yatılı okudukları için,  son derece hırçın ve saldırgan davranıyorlardı. Ne yapsam ne etsem kendilerini susturamıyor ve bir türlü düzeni kuramıyordum. Bir gün nasıl oldu ve nereden aklıma geldiyse ortaya ilginç bir söz attım.

 

--"Durun size bir şarkı söyleyim." Bu söz sınıfta yankılandı ve adeta ortalığı bıçak gibi kesti. O saatten sonra ne söyledim ne okudum bilemiyorum. Yalnız şarkı bittikten sonra yaramazlık yapan arkadaşlarımın gözlerinden süzülen yaşlar her şeyi anlatmaya yetiyordu. Çünkü onların her birisi sıla ve aile özlemi çekiyorlardı. Zaman içinde sorunlar giderildi ve kendileri ile kardeşlikten daha ileri dostluklar kurduk. Bu arada çocukluğumun ilk aşkına tutuldum. Beni nasıl etkiledi ve nasıl ele geçirdi bilemiyorum. Bir kelebeğin örümcek ağına düşmesi gibi yakalandım ve çırpındıkça battım. Böylesine bir güzellik nerden gelmiş ve beni bulmuştu. Her gün kendi kendimle kavga ederek okula geliyor ve sürünerek eve gidiyordum. Ne yapmalı nasıl etmelide ona karşı duyduğum sevdayı anlatabilmeliydim. Buna çare olarak her akşam derslerimi bir kenara bırakarak hazırlık yapıyor. 

(DEVAM EDECEK)

Yazarın Diğer Yazıları