Zamana ince bir ayar çekmek

Zamanın bilinmezliği hep merak konusu olmuştur. Zaman denince evrenin tamamını kuşatan bir güç, sonra yaşam, geçmiş, gelecek, şimdiki zaman kavramları… Ardından yıl, ay ve günler. Daha ayrıntılarına girdiğimizde çocukluğumuzun tik-takları saatler gelir aklıma.

Zamanın bilinmezliği hep merak konusu olmuştur. Zaman denince evrenin tamamını kuşatan bir güç, sonra yaşam, geçmiş, gelecek, şimdiki zaman kavramları… Ardından yıl, ay ve günler. Daha ayrıntılarına girdiğimizde çocukluğumuzun tik-takları saatler gelir aklıma.

 

Bir ezgi dinler gibi dikkatle dinlediğimi bazen de kulağıma dayayıp zamanın ince ayarları olan dakikalar, saniyeler içinde gezindiğimi anımsıyorum.

 

Akrep ve yelkovan artık bizim çocukluğumuzda kaldı.

 

Bizler zamanı yavaş yavaş ve doya doya yaşayan, acelesi olmayan çocuklardık. Oysa şimdi saniyelerin kölesi olduk. Çünkü artık hız çağında yaşıyoruz ve çok hızlı akıp gidiyor zaman. Bir zamanların zaman makineleri kol,cep, masa, duvar,pano,meydan saatleri. Bilhassa masa saati evimizin en zaruri ihtiyaçları arasında yerini alıyordu.

 

Evlerimizdeki bu kurmalı çalar saatlerin bakımı ayrı, kullanımı ayrı bir itina gerektiriyordu. Çocukluğumda babam masa ve kol saatinin ayarlarını radyonun ajans öncesi gong sesine göre her akşam aynı saatte kontrol eder, kurardı. Sabah çalar saatin sesiyle gözümüzü yeni bir güne açardık. O saatin tik-takları öyle bir yerleşmişti ki hayatımıza, o tik-taklar olmayınca bir eksiklik hissederdik o vakitler.

 

Saatler bir zamanlar evlerimizin en değerli eşyasıydı. Bozulan bir saat hastalanan bir dost bir aile bireyi gibiydi. Derhal bir tamirciye götürülür, bakımı ve tamiri yapılan saat yine evdeki yerini alırdı. Zamanı iyi kullanan, zamana göre hareket eden bireylerdik biz. Dersimize, işimize geç kalma lüksümüz yoktu. Verilen randevuya yetişmek en büyük sorumluluğumuz olduğu kadar aynı zamanda nezaketimizdi. Bunu elbette zamanı doğru gösteren saatlerimize borçluyduk.

 

YAZININ DEVAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ

Bakmadan Geçme