Zübeyde Hanım

Yıl 1919, aylardan Mayıs'tı. Şişli'deki evde, yatağına uzanmış, eskileri düşünüyor, 'Ne de güzel günlerdi.' diyerek iç çekiyordu. Babası Hacı Sofulardan Feyzullah Ağa ve annesi Ayşe Hanımla beraber Langaza'daki çiftliklerinde güzelce yaşıyorlardı.

Yıl 1919, aylardan Mayıs'tı. Şişli'deki evde, yatağına uzanmış, eskileri düşünüyor, 'Ne de güzel günlerdi.' diyerek iç çekiyordu. Babası Hacı Sofulardan Feyzullah Ağa ve annesi Ayşe Hanımla beraber Langaza'daki çiftliklerinde güzelce yaşıyorlardı. Büyümüş, genç ve güzel bir kız olmuştu. Bir gün annesiyle yorgan kaplarken ayağına kocaman bir yorgan iğnesi batmıştı. Ne yaparlarsa yapsınlar çıkaramamışlardı. Hemen bir arabaya bindirilip Selanik'e götürülmüş ve koca iğne ancak hastanede çıkarılabilmişti. Birkaç gün Selanik'te kalınca şehrin havasını sevmiş ve çiftliğe dönmek istememişti. Tam da o günler evleneceği adamla dar bir sokakta karşılaşmış, azıcık bakışmışlardı. Ali Rıza Bey, birkaç gündür rüyasına giren kızı sokakta görünce şaşırmış, yıldırım aşkıyla tutulmuştu. Hemen takip edip evlerini öğrenmiş ve Allah'ın emri diyerek talip olmuştu.

 

Ayşe Hanım 'kız evi naz evi' kaidesine uygun olarak nazlanmış, vermek istememiş, 'Sırmalı kaftan, sırmalı fotin isterim!' diyerek işi yokuşa sürmüştü. Sonra sonra yelkenleri suya indirmiş ve 'evet' demişti. Evlenmişlerdi. İlk çocukları Fatma'yı kucaklarına aldıklarında takvim yaprakları 1872'yi gösteriyordu. Sonra Ömer, Ahmet, Mustafa… Ancak ilk üçü, çocuk yaşta ölmüşlerdi. Çocuklarının ölümleriyle deliye dönmüş, acılarını Mustafa'sını bağrına basarak teskin edebilmişti.

 

Mustafa'sı onu hayata bağlayan tek rabıta, tek teselli olmuştu. İlkokula giderken tam iki yıl boyunca sımsıkı elinden tutmuş, kendisi götürmüş, kendisi getirmişti. Ona da bir şey olursa çıldıracağını biliyordu çünkü. Sonra Makbule olmuştu, ardından da Naciye. Tam saadete erdim derken Ali Rıza Bey bağırsak veremi olmuş ve üç yıl çektikten sonra vefat etmişti. Ölen üç çocuğunun acısı yüreğinde, yaşayan üç çocuğu kucağında, hayata bir başına tutunmaya çalışmıştı. Kardeşinin çiftliğinde bir ölü gibi yaşıyor, uykularında sayıklıyor, her sofraya oturduğunda tatsız ve buruk oturuyor, lokmalar boğazına düğümlenirken,'Nerede benim kocam! Nerede saltanatım, saadetim! Nerede çocuklarım! Ömer'im, Ahmet'im, Fatma'm!..'diyerek feryat ediyordu.

 

YAZININ DEVAMI İÇİN TIKLAYINIZ...

Bakmadan Geçme