Çemberimde gül oya
Yaşamı sanat biçimi haline getirmek her toplumun harcı değildir.
Yaşamı sanat biçimi haline getirmek her toplumun harcı değildir. Bu bir birikim, medeniyet, kültür, ruh zenginliği, sınırsız hayal gücü, düşünce inceliği ve yaratıcılık gerektirir. Bunu eğer yaşamımıza dâhil edebiliyorsak bu ruh zenginliğimiz, bu sınırsız hayal gücümüz gelecek nesillere aktarılan kültür miraslarımız haline gelir. Bir cama, bir kilime, bir çoraba, bir ahşaba düşüyorsa duygularımız ve gelenekselleşiyorsa; bu ortak duyuş, ortak hissediştir.
Çoğumuzun bir köşede unuttuğumuz, ya da sandıklarda sakladığımız el sanatlarımız yeniden gün yüzüne çıkıp günlük yaşamımıza giriyor ise kültür mirasımız olan bu el işleri yeniden bir ekol oluşturmaya başladı diyebiliriz.
Bazı yörelerde adı yemeni, bazılarında tülbent, kimilerinde çember ya da yazma olarak kullanılsa da biz onu bazen iğne, bazen tığ, bazen mekik bazen de pul, boncukla oyalarız. Bu işlemeler duygularımızın yansımalarıyla kullandığımız alana ışıltı ve renk verir.
Kimi zaman gelinleri, kimi zaman efeleri, kimi zaman çeyizleri bezemiş, çoğu zaman annelerimizin, ninelerimizin vazgeçilmezi olmuştur yemeniler. En makbulleri de estetik ve sabrın öne çıktığı kadınların parmak uçlarında açan tomurcuk misali iğne oyaları ile yapılandır elbette.
Bu hünerli parmaklar bazen bir karanfili, bazen çiçek motiflerini bazen de nesnel motifleri getirip konduruveriri yemeninin ucuna. Yapanın maharetini, sabrını sınarken; kullananın da titizliğine, sadeliğine ve duygusuna tanık oluruz.