Van Gölü İncileri

Van Gölü İncileri

Van Gölü İncileri

KOLAY DEĞİLDİ ABDURRAHİM OLMAK

NURAY DOĞAN

Dağ gibi bir adam  doğdu  Ekinözünde ilham saçmak için. Her kelimesi anlam deryasından dökülen bir inciydi adeta. Kökü şiirdi, dalları şiirdi, kuşaktan kuşağa dilleri dizeydi. Aldığı her nefes döküldü kağıda ilmek ilmek. Dizdi her bir heceyi ipe,. Onları sevdi, aşık oldu, eleştirdi, hakikati içine hapsedemedi. Mahkum değildi  kafiyeler,  kaleminden dökülen harfler hürdü. Hakikati haykırır, .mahkeme kapısından girer, savunup kendisini başı dik  çıkardı.

Abdurrahim'i bilmek ,okudukça onu her hecesinde hissetmekti. Dertlenirdi, susamazdı, hicvederdi. Hasan'ına mektuplar yazar,  dökerdi içini.  Bayramlar bayram ola der, bakar hanımına, sıkardı dişini. Otururdu sessizce yer minderine susar, yoksulluğa yanardı.       Abdürrahim  aşıktı , tutkundu sevdiğinin sarı saclarına, titrerdi mahzun gönlü ,girerdi bir lamba içine, üşürdü ve aşkın huzurunda  kalemini elden düşürürdü. İsyanı vardı ama sükûtu, eğer başını yutkunurdu. Gözleri çakmak çakmak, benzi sapsarıydı. Gözlerindeki bulgur bulgur yaş haksızlıklar diyarına  sağanak sağanak yağardı. Gönlü yufkaydı, derviş gibi tığsız, tebersizdi. Vefasızdan şikayetçiydi. Aldı  eline dilekçeyi uzattı Savcı Bey'e.

.Abdurrahim' in gönlü Yunus olur çağlardı, İncitmekten korkardı. Gölgesinde oturur ama yaprak incinsin istemezdi. Bazen yorulurdu, gitmek isterdi zamandan. Sevdiğine el uzatır seslenirdi. "Kaçmak istiyorsan zamandan tut ellerimi"  Der ama zamanı zamana bile şikayet etmezdi .Kutsalları vardı utangaç. Sana geliyorum diyerek seslenirdi Hakk’a. Açardı ellerini af dilemek için  hakiki aşka. Yüreği kuru bir harman yeriydi Abdurrahim'in. En güzel arzuları kalırdı mahşere. Derindi yarası zaman kanlı tezgah, acılar ise mekikti. Çeker, çeker ; ahını mürekkebiyle yıkardı. Evladıydı Türk İslam. saçının teline kıyamazdı. Başını İsmail'ce koyardı onun uğruna. Şahlanırdı o koca yürek, davasından ölse dönmezdi. Onun derdi hakikatti  gönül şahinini yorardı gerçeğe. O dostuna sadık, vefasıza geçit vermez, mertlik hamuruyla yoğrulmuş Sıddıklardandı. Yollarında çile vardı, kapısında yokluk. Karşısında dikilirdi zulüm, Allah’tan başkasına eğilmeyen bir baş.             

Dikenli yolları mısralarla aştı. Onun ki bir davanın haykırışıydı. Soluk soluğa hınca hınç mücadelenin orta yerinde durur, sırtını Allah'a gönlünü aşka, kalemini şiire dayardı. O kalem, zalime hançer; mazluma baston; yiğide kalkan; aşığa saz olurdu.  Vururdu sazın teline ,dilinde besmele, Hak Yol İslam Yazacağız mısraları dökülürdü Müslüman gönüllere. O dava adamı, adamıştı ruhunu milli duruşa, hak uğruna. İnancın huzuru aksetmişti yüzüne.   Künyesine adı güzel adam olarak yazıldı. Nice güzel adamla aynı taşlı yolları aştı. Soludu, yoruldu, ama asla davasından dönmedi. Dilinde vatan, kulağında ezan, yüreğinde iman  yol aldı bu geçici handa  . Değerimi millet, mertebemi Allah belirler diyerek gücünü haktan ve milletten aldı. Mazluma halim bir gülümseyiş zalime hasım bir kükreyiş vardı şiir aynasında O riyasız  aynaya kim bakarsa kendini görür, pay-ı hissesine ne düşerse onu alırdı. 

Abdurrahim ,bambaşka pencereden bakardı dünyaya. O, dağlarda karı üşütür, ezana buz tutar, tokların açları yediğini görür ve solucanda diş arardı. Sorgular, sorar, kafa yorar ve şiir bohçasına katlar katlar koyardı.

Evet bir Abdurrahim geçti bu iki kapılı  handan. Derin izler bıraktı yüreklerde. Unutulmaz heceler kazıdı dimağlara. Gönül bağ ı kurdu  insanıyla. Onu Tanıyan herkese "Kolay değil bir Abdurrahim olmak ,hiç kolay değil" dedirtti ve davasını, kalemini, yüreğini ve şiirini emanet edip gitti.

Van Gölü İncileri

DÖNERSİN GÖNÜL

MUSTAFA IŞIK

nar-ı aşkın gülzarında yanmadan

kendini mecnun mu sanarsın gönül

her seher leyli’nin adın anmadan

gün yerine aya kanarsın gönül

 

ateşten deryaya adım atmazsan

baha biçilmezi pula satmazsan

mumdan kayık ile geçip gitmezsen

kırılmış dallara konarsın gönül

 

yâr elinden nûş ettin ah ile zarı

taşa tohum oldu amelin kârı

felek meclisinde bıraktın arı

eli boş bersis’e dönersin gönül

 

kırk beşken on beşlik sanıp yaşını

şaşkın sel gibi alıp başını

düzlükten yokuşa sarıp işini

baz iken alçağa inersin gönül

 

ah çektikçe çerah olup yanarsın

sabah akşam daim ismin anarsın

güz gününde bakışından donarsın

kendi rüzgârınla sünersin gönül.

Van Gölü İncileri

HER ŞEYE RAĞMEN

ARİFE ÖZDEN

Kaygısız bakışların daldığı mesafelerde

yakalanmadan zamanın uyuşuk ıstırabına

zihnine nüfuz eden kör düşüncelere

tıkayıp kulaklarını, hisset

içindeki kıpırtıların emsalsiz güzelliğini

 

Pespaye sokaklardan devşirip adımlarını

ışığında gölgelen umutlarının

kafesle korkularını

tutun, özgürce

çırpınan sığırcıkların kanatlarına

katıl, gökçe gözlü çocukların oyunlarına

 

Kutsanmış, ilkel acılarına karşı

kuşanıp suskunluk zırhını

karala matemin karanlık güncesini

arala kapılarını, buyur et

ömrüne düşen tanrı misafirini.

Van Gölü İncileri

KEŞKE

KAMURAN ADIYAMAN

Keşke dedi ve gitti...

ben yıllarca

bu iki kelimenin

arasında kaldım

ne değişmişti ya da

nasıl bir hayal kırıklığıydı

bilmiyorum

 

Beni iki kelime arasında

öyle mahcup öyle çaresiz

ümitsiz bırakıp gitti

 

Üstü kabuk tutup

içi kan revan bir yara gibi

bırakıp gitti…

 

Peşinden koşamadım

adımlarından öyle emin

öyle kararlı gidiyordu ki

dur diyemedim

 

Müebbet yemiş mahkûm gibi

dönülmez bir yol gibi

arkasına bakmadan

gitti...

Van Gölü İncileri

SUNULDU SANA BEYZAT-ÜL HIDIR

EBRU BEYİŞ

Değerini bilmedin sürgün ettin

sensizlik diyarının adıydı  bozkır

zikrine karıştın oldun itiyat

öyle ki sandı seni mübrem

bilmiyordu senden olmaz hayat

 

Tenha yollarda ruh-u revan

ne zaman duracak mina giyan

son ver buna artık deli oğlan

 

Varlığında yokluğunda muzdarip

her kelamından akan illetli zehir

yâre-i dilde  açıp durdu tahrip

 

Avrel, sendin ilkbaharın habercisi

bilmelisin ki aslında muhayyelsin

Rezber, öyle istedi ve büyüttü sevgisini

 

İyileşti, yeisten etti feragat

kulun aşkından geçip

ilahi aşkı seçme gereğiydi hilkat.

Van Gölü İncileri

SUNA’M

SİBEL KARAGÖZ

Yardan ayrıldım yaralı  garibim

Bir ben mi yanlış bir ben mi biçare

Sağım solum elim kolum hep yalnız

Sularım bayırlardan akar sessiz

 

Sunalardan bir haber gelir cansız

Sularım kesildi bağrım nefessiz

Bir garip öldü dediler Suna’msız

Kör gözler ,sağır diller, çınlar dilsiz

 

Şu dağlar seni söyler sunam Suna’m

Canda can kar olur eteklerinde

Sular ağlar susarım sunam Suna’m

Al beni  dağ bayır akalım sunam.

Van Gölü İncileri

SEYRÜSEFER

METİN ÖZDOĞAN

Bir başka oluyor

seyrüseferde seni özlemek

kokunu uzaktan koklamak

seni rüyamda gördüm

 

Hayal edip seninle yaşamak

sen bir başka şehirsin

dünya başkenti aziz İstanbul

 

Senin güneşin gibi batmıyor

nedense buranın güneşi

hasretin hiç yakmıyor güzel İstanbul

hele akşam sefası hiç yok

buralar da be İstanbul

akşam güneşin bir başka, İstanbul

 

Sende doğar gibi doğmuş

senin bana güldüğün gibi gülmüyor

insanı bir garip yapan

güneşinin batışı doğuşu bir başka

insanların sağa sola koşması

kuşların bir başka güzel İstanbul

bir başka sahillerin

 

Moda sahili Cadde-Bostan

Yıldız Parkı aşiyan sahili

Beşiktaş Meydanı..

bir başkadır senin sahilin

be güzel İstanbul

 

Gidip gelen vapurları

uçan martıları seyretmek

fal bakan çiçekçi kadınlar

Haydarpaşa garı merhaba diyor

Kadıköy Feneri

kader kısmet çektiren

o güzel tavşanlar

seyrüseferde çıktığım gün

hayretin başlıyor…

Van Gölü İncileri

ENKAZ

SÜMEYYE TACİR

Gidişindi bitişim

son söyleyişim

resimlerine son bakışım

anlatsam da anlamayışın

haykırsam da duymayışın

 

beni hiç bilmeyişin

bu sana son yazışım…

 

Seni duvarlara son anlatışım

karanlık günlere güneşin

doğduğu kaçıncı bekleyişim

 

Özlesem de gelmeyişin

yıktığın bu enkazın altında

bir başına kalışım.

 Van Gölü İncileri

HANGİ YÜREK

NECDET TEKE

Sanat Sokağı’ndayım

bekleyip duruyorum gelişini

vakit akşamı buldu

güneş terk etti evini

gökte yağmurun dansı vardı

 

Sanat Sokağı’ndayım

gökte yıldız serenadı

karanlığa gömülür yüreğim

yanımda yöremde sensizliğin

sen ay ışığında, parlar incim

bilmem hangi yüreğine düşersin

 

Sanat Sokağı’ndayım

vakit gece, hava soğuk

üşür yüreğim, titrer bedenim

kendime bile kıskaçlığım

başa bela aşk, sevdalım

 

Sanat Sokağı’ndayım

sevmek uğruna yaşamak

kâr gibi eriyip gitmek

bir ömür bekleyeceğim

can yârim, sevdam.

Bakmadan Geçme