Yaşasın!
Saatler birbirini kovalıyor, zaman yelkovana gebe, sokaklar dilsiz ve ben hiç tanımadığım bir şehirde yapayalnız şekilde dolanıyorum.
Saatler birbirini kovalıyor, zaman yelkovana gebe, sokaklar dilsiz ve ben hiç tanımadığım bir şehirde yapayalnız şekilde dolanıyorum. Takvimler hız semptomlarını elinde biriktirmiş birer pompa rolüne bürünmüş içine almak istediği binlerce benim gibi sokak avcısı peşindeydi. Şehir soğuk kar tanelerini yutup mevsim, rüzgarlarını yüzüme yüzüme vuruyordu.
Ben yapayalnız bir şekilde yürüyordum yeni mabedime doğru, kimseleri tanımadan asilce ve de yorgun. Nereye gideceğimi biliyordum ama tanışacağım yeni bedenler yeni yüzler yeni sohbetler yeni insanlar yeni mevzular beni heyecanlandırıyordu. Hepimiz bu duruma aşinayız. Herkes kendine göre ayrı bir hikayenin kahramanıdır, bazen pos bıyıklı bi adam olur kahraman, bazen bir trans, bazen bir imam bazen de atlar ama olur işte bir kahraman. Bende kendi hikayeme bir kahraman aramak için sabırsızlanıyorum, bir yokuş tarifi gibi uğurluyorum kendimi hikayeye sonra pusulasız bir müneccim oluyorum bu hep böyle devam ediyor.
Gözükecek bi uzak olmadığı halde uzaklara bakıyorum yeni mabedimde, herkes yorgun herkes bir şeylerden kaçmış geceye sığınmıştı bu handa. Yanımda iki birbirinden uzak yabancıda olaya dahil tabiki de. Selamün aleyküm arkadaşlar ben Selçuk dedim. Ardından tüm yalnızlar gibi baştan başlayıp hayatımı anlatacaktım ve bu hikayede sadece işe yaramaz bir figüran olduğumu belirtecektim ama kubbe deliğinden sızan ay ışığı beni engelledi yani maruz kaldım ona, zaten hayatımda hep maruz kalırım ben bir şeylere.